tours estambul ve islam savasları88

tours estambul ve islam savasları88

 tours estambul evet arkadaslar bugn tours estambul diyorki Nefislerini terbiye edebilmek için bazı sıkıntılara katlanmak. Ör neğin özel bir yere kapanıp 40 gün çok az bir yemekle idare edipbii tün vaktini zikir ve ibadetle geçirmek durumu.B. Zaman Hazretleri: “Ben tahmin ediyorum ki, eğer Şeyh/ Kadir-i Geylânî, Şah-ı Nakşibendi ve İmam-ı Rabbani (Allah onJa dan razı olsun) gibi zatlar bu zamanda olsalardı bütün gayretlen iman hakikatlerinin ve İslâm inancının sağlamlaştırılmasına sa edeceklerdi. Çünkü ebedi mutluluğun vesilesi unlardır. Onlardak sur edilse ebedi azaba sebebiyet

Tarikahn gayesi, maksadı marifet ve inkişaf eden iman hakikatleri olarak Peygamber efendimizin (s.a.v.) miracı gölgesinde ve sayesi al-tjndakalp ayağıyla bir seyrü sülûk-u ruhani neticesinde zevki hâli ve İjirderece şuhudi iman ve Kur’ân hakikatlerine mazhariyet “tarikat”, -tasavvuf’ namıyla ulvî bir insan-ı sır ve bir kemâl-i beşerdir.” Ezcümle, Tarikatta seyr-i enfüsi ve seyr-i afaki tabirleri altında 2 mezhep
Enfüsi: Nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, ena-Dİyeti deler geçer. Kalbinden yol açar hakikati bulur, sonra afaka girer o vakit afakî (kâinatla ilgili) nuranı görür.
Çabuk o seyri bitirir, enfüsi dairesinde gördüğü hakikati büyük bir mikyasta onda da görür. Gizli tarikatların çoğu bu yol ile gidi-OT. Bunun da en mühim esası enaniyeti kırmak, hevayı terk etmek ve nefsi öldürmektir.
İkinci meşrep afaktan başlar. O büyük dairenin göründüğü verinde Allah’ın isimlerinin cilvelerini ve sıfatını seyredip sonra nefsi daireye girer. Küçük bir mikyasta daire-i kalbinde (kalp dairesinde) onurları müşahede edip onda en yakın yolu açar. Ayine-i samed olduğunu görür, aradığı maksada vasıl olur.
İşte birinci meşrepte sülük eden insanlar (yükselenler) nefs-i emareyi öldürmeye muvaffak olamazsa, hevayı terk edip enaniyeti (knlik) kıramazsa şükür makamından fahr makamına düşer. Fahr «len gurura düşer eğer muhabbetten gelen bir çekilmeden gelen bir levi sekir (dini coşkunluk, kendinden geçme hâli) beraber bulunsa ■"anevî sarhoşluk hâlindeyken söylediği dengesiz sözler şatahat na-'»lyla haddinden çok fazla davalar ondan sudur eder. Hem kendi za-eder hem de başkasının zararına sebep olur.
Velayet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en par-en zengini sünnet-i seniyyeye ittibadır. Velayet yolla-ıtim ve tarikat şubelerinin en önemli esası iblastır.
lâtife dış âlemde görülen 5 duyu ile
Bugün ülkemizde birçok tarikat, şeyh ve mürid kavramlanyi, iç içe yaşayan inanlarımız vardır. Elbette ki, her şey niyete bağlık, Ancak bazı sahte tarikatlar veya bid’at ehli olan sözde tarikat ve tj. savvuf gruplarına dikkat etmek her Müslümanın görevidir.
Ahmet Yesevi Hazretleri, Fakirname adlı eserinde yıllar öncesinden bu tehlikeleri görerek bizleri uyarıyor:
“Bizden sonra ahir zaman yakın olduğundan öyle şeyler ortaya çıkacak ki, lânet üzerine olsun iblis onlardan ders alacak ve bitim halka dost olacaklar. Fakat müridlerini idare edemeyeceklerdir. 0 şeyhler ki, müridlerinden aç gözlülükle bir şeyler dilerler. Catıblanm küfür ve dalâletten ayırmazlar. Bidat ehlini iyi olarak görürler, şeriat ilmiyle amel etmezler. Na-mahremlere bakarlar. Kötülü^ âdet edindikleri hâlde Allah’ın Rahmetinden ümit beklerler. Böyleleriniıı müritleri de kendileri de dinden çıkmış olurlar.
Şeyh odur ki, yardım da olsa onu hak etmiş olanlara verir. Ejeı kendisi alıp yese murdar et yemiş gibi olur. Cehennem’de azap görür. Onların fitnesi Deccal’in fitnesinden beterdir. Böyleleri şeriattan, tarikattan ve marifetten uzaklaşmışlardır.”
HZ. ALİ VE TASAVVUF
Hz. Ali, Allah Resûlü’nden öğrendikleriyle elde etmiş olduğtıil-miyle sahabe arasında ilim ve irfanıyla müstesna bir yere yükselniiöt Hz. Ali, İslâm kültüründe hiç şüphesiz Hz. Peygamber’denls-a-'-) sonra isminden en çok bahsedilen şahsiyetlerden biridir. şiliği, hizmetleriyle günümüz insanı için de örnekliği ve numunu devam ettirmektedir. Çünkü modern zamanların ki
o, genelde İslâm dinini, özelde Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sireüni, sünnetini- akval ve efalini en iyi bilenlerden kabul edilir. Hz. Ali sa-arasında Kur’ân, hadis ve özellikle fıkıh alanındaki bilgileriyle l;endini kabul ettirmiş bir otorite olarak görülmüştür.^ss Bunun yanında tasavvufî düşüncede de Hz. Ali’ye dinî, beşerî ahlâkî faziletleri yanında, mânevîyat önderi olduğu yönüne ayn birıaırgu yapılır.
Tasavvufî düşüncede, Sûfîler nezdinde Hz. Ali, tasavvufun imamı j;abuledilınektedir.^36 Meselâ Hucvirî’nin Keşfü’l-Mahcûb adlı tasav-rtifklâsiğinde “Sûfîlerin Ehl-i Beyt’ten Olan İmamları” başlığı albnda, oniki imamdan Hz. Ali, Hz. Haşan, Hz. Hüseyin, Zeynelâbidin, Mu-hammed Bâkır ve Ca’fer es-Sâdık’a çok özel bir önem atfedildiğini gözlemlemek mümkündür. Bu eserde Hz. Ali şöyle tavsif edilmektedir;
“Mustafa’nın amcazadesi, belâ denizinin dalgıcı (ve garîk’ı), dostluk ateşinin yakıp kül ettiği evliya ve asfiyanın rehberi Ebû Haşan Ali b,EbîTâlib. Bu yolda onun şanı büyük ve derecesi yüksektir. Hakikatlerin usulünden bahsederken ince (ve dakik) ifadeler kullanmada mükemmel bir hazzı ve nasibi vardı.”
Aynca sûfılere göre tasavvuf, gerçekte, Hz. Peygamber’den Hz. .lli’ye intikâl eden bâtın ilmidir.^^s
Bu yüzden bazı sûfılerbazı sahabilerin Resûlullah’tan (s.a.v.) işittikleri hususi bazı sözler ve sır hâlinde saklayıp herkese söylemedikleri meseleler var olduğu inancındadırlar. Serrâc’a (ö. 378/988) göre sahâbîlerden bazıları bu gizli ilimden haberdar idiler. Meselâ Huze)fe b. el- Yeman münafıkların isimlerini biliyordu. Çünkü bu isimleri ona Resûlullah (s.a.v.) gizlice söylemişti.
Hz. Ali’yle ilgili olarak da, “Resûlullah (s.a.v.) benden başka hiç kimseye öğretmediği ilmin yetmiş babını sadece bana öğretmişti.” '^“Eğer Hz. Ali savaşlarla uğraşmamış olsaydı, bu ilimden bizlere
B5 Hz. Ali’nin hayatı ve ilmi şahsiyetiyle ilgili olarak bkz. Ethem Ruhi FığlaU-M.
Yaşar Kandemir, “Ali”, Dia,2, 371-378, İstanbul 1989.
^ Goldziher, Ignaz, el-Akîde ve’s-Serîa fi’l-islâm, Arapça’ya çev. Muhammed Yûsuf Musa ve diğerleri., Dâru’l-Kâtibi’l-Mısrî, Kahire 1946., s. 158.
^37 Hucviri. Ali b. Osman Cullâbî, Kesfü’l-Mahcûb, (Hakikat Bilgisi), (Haz. S.lJludağ), İstanbul 1982, s. 160.
Reynold Nicholson, Fi’t-TasavvuFrl-islâmî ve Târîhihî, Arapçaya çev. Ebü’l-A’lâ Alıfı, Mektebetü Lecneti’t-Te’lîf ve’t-Terceme, Kahire 1947, s. 76.
verilmiş bir kişiydi.” rivayetleri bulunmaktadır.^''”
Yine bu bağlamda Hz. Ali’den şöyle dediği rivayet edilip:
Gerçekte durum nedir? Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dinle ilgjii|j^ susları gizlemediği bilinen bir gerçektir. Hz. Ali’nin şu konuştj)^ bunu teyid etmektedir:
Hz. Ali’ye, “Bize Resûlullah’ın (s.a.v.) sana gizlice söylemiş oldııjj bir şeyi haber ver!” denildiğinde o söyle cevap vermişti;
“0, insanlardan sakladığı bir şeyi bana gizlice söylememiştir.,*•«
Başka bir sözü ise şöyledir;
“Yanımızda, Allah’ın kitabından başka, Resûlullah’ın (s.a.v.)l)İ2( gizlice verdiği herhangi bir şey yok ancak Allah Teâlâ’nm, kitab® anlama konusunda kuluna verdiği bir anlayış vardır.”
Hz. Ali’nin tasavvuftaki konumuyla ilgili olarak, İbn-i Arabi fj 638/1240) Fütûhât adlı eserinde ricalu’l-gayb meselesini ilm-ibâtu açısından ele almakta, ricalu’l-gayb içerisinde yer alan efradın bâtu ilmine sahip bulunduğunu söyledikten sonra ashaptan Hz. Ali'm de efrad ferdler (eşsiz şahsiyetler)^'*^ içinde yer aldığını da ilâve et-mektedin^'t't
Bunu da Hz. Ali’nin kendi göğsüne vurarak “Burada çok ilimlidir...” ifadesiyle delillendirmektedir.^'*®
Sûfîlere göre velâyetle nübüvvet makamları arasında sıddıkiyel denen bir makam vardır ki, buna ulaşmak iki şahsın dışında 1»( kimseye nasip olmamıştır: Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir.
740Bkz. Müslim 35/Edâlıî, 43, 44. 45 (3/1567)
741Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-kulûb,l/l 18, Hz. Ali’nin gizli ilme sahip ilgili olarak bkz. Müslim 35/Edâhî, 43, 44, 45 (3/1567). Buna rağmen sahafc den birkaç zatın bu meseleye hamledilebilecek sözlerinin varid olması.ta»* dayanak olarak kabul edilmektedir. Meselâ Ebû Hureyre’nin: “Ben Resûluü* (sav) iki kap ilim aldım. Bunlardan birisini söyledim, diğerini söylersembc)'*®’ kesilir.” Buhârî, 3/ilim, 42 (1, 38).
742Tirmizî, Diyât, 16; Nesâî, Kaseme, 13-14; ibn Mâce, Diyât, 21,
743Efrâd ferd kelimesinin çoğuludur. Kutbun dışında kalan gayb erenleri, belli sayıları yoktur. 2, 3, 6 veya on olabilir. Kâsânî, Abdarrezzâk Istıljb^’"’ Sûfiyye, Kahire -1992, s. 56.
744İbn Arabi, Fütuhât, 3/ 244 vd.
Paslı âlim Kettânî (ö. 1346/1927), tasavvuf ilminden ilkbahse-jeiilerin sahâbîler olduğu başlığı altında İbn Luyûn et-Tüdbî’nin el-.^»ygtu’l-İlmiyye adlı eserinden naklen şöyle der:
“Tasavvuf ilimleri konusunda ilk söz söyleyen kimse Hz. Ali’dir.”
■,6 Bunun tezahürü olarak bazı tasavvuf! kaynaklarda tasavvufî te-ve kavramlar hakkındaki bilgilerin bazı sahabilere dayandınl-j^ını görürüz.
Meselâ, Hz. Ebû Bekir, “Mârifet, salikin Allah hakkında mârifet sahibi olmaktan âciz olduğunu idrak etmesidir”,^^^ şeklinde tarif et-fliŞtir-
Hz. Ali’nin ise “Allah’ı Allah ile tanıdım. Allah’tan başkasını ha Allah’ın nuru ile tanıdım.” şeklinde tarif ettiği zikredilir.^'»® Yine Ba, Ali’nin, Hakka’l-yakîni, “Hakka’l yakın, ezel sabahından doğmuş bir nurdur. O’nun eserleri tevhid ehlinin bedenleri üzerinde görünür” seldinde tarif ettiği nakledilir.749
Ali b. Ebî Tâlib, “Zühd nedir?” sorusuna, “Dünyayı ister tours estambul Müslüman ister gâvur yesin, buna aldırmamandır!” cevabını verir.^so Yine Hz. Ali tasavvuf (velâyet) yolunun sahibi olarak da kabul edUir. Tasavvuf ehli arasında Hz. Ali’nin, usûlde baş ve başkan olduğu ve tasdik edildiği düşüncesi yaygındır. Bu bakımdan Hz. illi velîlerin tamamlayıcısı olarak da tanınmaktadır.
Cüneyd-i Bağdâdî’nin (ö. 297/909) “Ali, hem esasta hem uygulamada şeyhimizdir!” meâlindeki (Aliyyün şeyhunâ fi’lusûl ve’l-belâ) sözleri bu gerçeği teyit eder niteliktedir.^s*
Hatta Cüneyd-i Bağdâdî’den takriben sekiz asır sonra yaşamış olanİmam-ı Rabbânî’nin (ö. 1034/1625) bu hususta dedikleri farklı
“Bu yoldan (velâyet yolu) vasıl olanların muktedası, reisi, o büyüklerin feyz kaynağı Hz. Ali Mürtezâ’dır.”
Kettânî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ca’fer, et-Terâtîbu’l-idariyye, (Çev. Ahmet Özel),İstanbul 1990,3/86-Serrâc, el-Luma’57.
Hucvîrî, Kesfu’l-Mahcûb, 399.
^ ^ Ankaravî İsmâil, Minhâcu’l-Fukarâ, Tsz., s. 205 Kelabâzî, Taarruf, s. 109,
?52İslâm Tasavvuf Tarihi, İst. 1985, s. 67.
Allah ondan razı olsun. Bu şanı Büyük mansıp oaa t ^ Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek aya|,ı başı üzerinde gibidir. Hz. Patıma, Hz. Haşan ve Hz. bu makamda onunla ortaktırlar.
Zannım o ki, Hz. Ali unsurt bayatın başlamasından evv makamın melâzı Csığmağı) idi. Nitekim unsur! bayatın dan sonra da, bu yoldan ber kime bir feyz ve bidayet ulaştıisç " tavassutu ile ulaşmıştır. Zira O, bu yolun son noktasındadır,^^''
1un merkezi dahi ona mütealliktir. Vaktaki, onun devri tamannjjjjj bu kadri yüce mansıp, sırası ile oğullan Hz. Haşan veHz.Hiise^ teslim edip bıraktı. Allah onlardan razı olsun. O ikisinden soarjjj tertip ve tafsil ile on iki imamdan ber birine geçti.”
Burada da görüldüğü üzere, Hz. Ali’nin tasavvufî düşüncedeıııasj ve önderliği, esas ve uygulamalardaki konumuna kuvvetli vut|\iis olduğu görülmektedir. Hatta bu bağlamda sûfilerin, Hz. Aliveîiı\-\ Beyt’e karşı gösterdikleri sevgi ve yakın ilginin diğer salıaUlem^ birine gösterilmemiş olması, gözden kaçırılmaması gereken ayue önemli bir husustur.
Ebû Nuaym’ın Hüye’sinde Hz. Ali’ye nisbet edilen övgü alafe. nyla diğer sahâbîlere ait sıfatların mukayesesi, bu hususta çok
zel bir örneklik teşkil etmektedir.^s4
Ferideddin Attâr’ın tasavvuf tarihinin önemli eserlemdoolffi olan Tezkire’sine Ca’fer es-Sâdık ile başlaması dabirtesadülolm gerektir.
Bütün bunlar Hz. Ali’nin tasavvuf! düşüncede ayT\hh\et\' ğunu göstermekle beraber ancak ne var ki ilk İki yüıyviiçeı yaşayan zahidlerin, Hz. Ali’yi önder olarak gördüVleme da bir delil yoktur.^‘’5
Bu mânâya gelebilecek Cüneyd e\-Bagdadi’nin ifade yıl sonra onun ağzından nakledilmiştir. Bunun mukte leri şunlardır;
Birincisi, söz konusu döneme ait zaBidlerdeukuşjiı tin sayısı çok azdır. Bu itibarla onların kanaatlerim tî tespit etmek zordur. Ancak Süfyân-ı Sevrı (ö. 161/778 babın en zâhidi olarak takdir eder ve zübdkoımsmı şünü ifade ederken söyle der:
753İmam Rabbânî, Meklûbât, Çev. Abdulkadir Akçicek, İsVaıt'
754Bkz. Ebû Nuaym, Hilye, l, 62.
-Çok kadına sahip olmak dünyadan değildir. Çünkü sahabe-^jı,enzâhidi olan Hz. Ali’nin bile dört eşi, dokuz cariyesi vardı.”
İkinci olarak da, zahid olarak nitelendirilen ilk dönem sûfilerinin peygamber dışında bir önder ya da rehber edinme kaygılarının bu-lunrnadığı söylenebilir. Ayrıca ilk dönem zahidleri Hz. Ali’yi manevî jDİlannın öncüsü kimliğinden ziyade dinî konularda otorite olan ve esas itibariyle siyasî bir makam olan hilâfet noktasında kendisine
haksızlık edilen bir lider olarak algılamaktaydılar.^s?
İlk dönem tasavvuf klâsiklerinde Serrâc, Kelâbâzî ve Hucvirî dışında Hz. Ali ile ilgili bilgiler ve onun ağzından nakiller de azdır. Bu nakiller de hemen hemen bütün Sünni eserlerde tours estambul bulunabilecek türden rivayetlerdir. Bu dönem yani zühdden tasavvufa geçiş ve sistemleşme dönemi sûfilerinin Hz. Ali ile ilgili kanaatlerinde ve onun baklandaki rivayetlerde önceki döneme göre farklılaşma görüldüğü görülmektedir. Çok belirgin olmasa da bu durumun en önde gelen nedeni olarak şu söylenebilir:
Diğer İslâmî ilim dallan gibi artık tasavvuf da bir disiplin hâlinde teşekkül etmeye başlamıştı. Dolayısıyla belli konularda geliştirilen fikirlerin dini dayanaklarının ortaya konulması gerekmekteydi. Aynı zamanda hâdislerin de yoğun bir şekilde tedvin edildiği bu asırda söz konusu külliyattan da istifade etmek suretiyle tasavvuf ehli Hz.
.İli ile ilgili bazı rivayetleri kendi sistemlerinin oluşumunda kullan-
nıışlardır.^58
Tarikatlar döneminde ise (6. asırdan itibaren) tasavvuf muhitlerinde Hz. Ali ve ehl-i beytle ilgili yorumların arttığı ve çeşitlendiği gözlemlenmektedir. Bu durum istisnalar dışında âdeta bütün tarikatlara sirayet etmiş gibidir.^^g
Hz, Ali ve ehl-i beyte bağlılığın artık sevgi boyutunu aştığı ve <lalıaönce yapılmamış yorumların ve söylenmemiş sözlerin dile geti-'ilmeye başlandığı görülmektedir. Tarikatlar döneminde dikkat çeken tiasuslardan biri de bilhassa vahdet-i vücûd anlayışım benimseyen
Feridüttin Altâr, Tezkiretu’l-Evliyâ, s. 232
Salih Çift, “Dönemsel Gelişim Bağlamında Tasavvuf Kültüründe Hz. Ali”, (Hayatı, Ki.siliği ve Düşünceleriyle Hz. Ali Sempozyumu, 08-10 2004, Bursa, Tebliğ
''«Müzakereleri), Bursa 2005, s. 120
tours estambul yazdı ve sundu...