estambul tours ve islam savasları

estambul tours ve islam savasları

 estambul tours sizlere bugün güzel bilgileri yazan estambul tours diyorki ŞahhÇift, “Dönemsel Gelişim Bağlamında Tasavvuf Kültüründe Hz. Ali s 120- , '24,126
mutasavvıfların Hz, Ali ve ehl-i beyte dair yeni fikirlerSelişt olmalarıdır. Bu yolu açan ismin İbn-i Arabi olduğu aşikardj^;^ Bütün bunlarla birlikte Hz. Ali’nin tasavvuf] düşüncede;^ mevkie yerleştirilmesinin muhtemel etkenleri şu şekilde sıraij^
1-Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’e olan soy yakınlığı.
2-Kişisel özellikleri.
3-Kendsine atfedilen zühd çağrışımlı uygulama ve sözlef^s,
4-Hz. Ali’nin ve çocuklarının siyaseten mağdur durumda

rülmesi ve insanların genel olarak bu tür vakalarda mazlunii nmda yer alma psikolojisi.
5-Başta Hasan-ı Basrî olmak üzere “oluşum dönemi” zâbdledDjj Hz. Ali ile ilişkilendirilmesi.
6-Sistemleşmeye baayan tasavvufî düşüncenin belli konula;,^ kendine dayanak arama çabası.
7-Şia tesiri.
Her mutasavvıfın kendinden bir öncekinin terbiyesi altında I®, lunduğu ve elde ettiği tecrübe ile silsile şeklinde Hz.
(s.a.v.) vasıl olduğu ve O’nun dinî tecrübelerini tevarüs layışı tasavvuf ehli arasında yaygındır. Bunu biz, onlarm selefe nin dinî hayatına atıfta bulunmalarına ve mutlaka bir önceki biiji-ğün sohbeti ve terbiyesi altında bulunma inancına bağlıyoruz, fe zamanla sülük senedi ve silsilenameleri doğurmuştur. Tasavmlta silsile sûfılerin zincir halkalarına benzeyen şeyhler vasıtasıyla Hz Peygamber’e (s.a.v.), nihayet Allah’a ulaşmak için kabul ettiklerife esastır. Bu şöyle ifade edilir:
“El ele, el Hakk’a.”^^^
Bunda hadis ilminin tasavvufa tesir ettiği söylenebilir.^^
Bu tür silsilelere genel olarak iki yönde ihtiyaç duyulmuştur.
1- Genelde ‘tasavvufî bilgi’nin, meşrebin senedlerle Hz.
(s.a.v.) kadar ulaştınlması.^^^
760AGE 140. .
761Abdulmecîd Hanî’ El-Hadâiku’l-Verdiyye. (Trc. M. Emin Fidan) İst.2003.^ 67 .
762Salih çift AGE 148.
763Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1985; s. 233
764Abdullah Aydınlı, Tasavvuf ve Hadis, İstanbul 1986, s. 194-200
765Bu tür ilimle ilgili bazı hadisler de rivayet edilmiştir. “Ben onun kapısıdır.” Hâkim, el-Müstedrek, 3/137; Aciûnî; Kesfu
2-Tasawufı eserlerde gerekli malumatın ilk söyleyenine veya jjl,ibinebir senedle izafe edilmesi7<^*
Bu konuda İbn Haldûn söyle der:
"Sülük senedi” ilk muallime ve Hak Mürşid’e (sa) varan şeyhten (etbiye görmüş olan bir şeyhe bağlanmaksızm mutasavvıf olmaya Ijjveslenirse, gayet zor bir işe heveslenmiş ve hiç olmayacak bir şeyin ardına düşmüş olur.”
Bu anlayışa göre silsileler yoluyla Hz. Peygamberden öğrenilen ilaı-i bâtın, esrar ve marifet, halkalar hâlinde şeyhler vasıtasıyla bu-jâne kadar ulaşmış olmaktadır.^^®
Tasavvufî mânâda bilinen ilk silsile Cafer el-Huldî’ye (ö. 349/959)
İbnün-Nedîm’e göre bu silsile şu şekildedir:
Cüneyd-i Bağdadî Serî Sakatı Maruf el-Kerhî Ferkad es-Sebâhî Hasan-ı Basrî
Enes b. Mâlik. Buradan da Hz. Peygamber’e ulaşmaktadır.
5. yüzyıla gelinceye kadar Hz. Ali bu silsilede yer almamaktadır.^^^ Mutasavvıfların inancına göre hilâfet, biri zâhiri ve şer’î, diğeri lütınî ve manevî olmak üzere ikiye ayrılır. Hz. Peygamber’in estambul tours vefatı özerine yerine geçen Hz. Ebubekir her iki anlamda halife idi. Ama o laidtHz. Ali sadece hilâfet-i bâtıniyye, hilâfet-i mânevîyye adı verilen niknî hilâfet anlamında halife idi. Dolayısıyla birçok tarikat ehlinin silsilesi Hz. Ebû Bekir’e hiç uğramadan doğrudan Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Peygamber’e ulaşır ve diğer üç halife devre dışı bırakılır.””
Abdullah Aydınlı, Tasavvuf ve Hadis, İst. 1986, s. 195.
İbn Haldûn, Tasavvufiın Mahiyeti, (Sifau’s-Sail), (Haz, Süleyman Uludağ), İstan-i>nl 1984, s. 196.
Kübreviyye tarikatı genelde Hz. Ömer’e ulaşır, Mustafa Kara, Tasavvufu ve Tadatlar Tarihi,; s. 235.
hıı em ^ Gelişim Bağlamında Tasavvuf Kültüründe Hz. Ali”, s.l40
Ancak tasavvufi düşüncede Hicrî 6. (M. 12) asırda teşeld((j| leri bilinen Sünnî tarikat silsilelerinin, genelde Hz. Ali veya H Bekir’e oradan da Hz. Peygamber’e dayandırıldığı anlayışı Hz. Ali’nin, silsilelerde çok önemli bir yer işgal ettiği görü)
Zamanla 12 imamdan bir veya birkaçının bulunduğu silsileU * bir Önem verilmiş ve bunlar altın silsile anlamına gelen “silsiijjj!' zeheb” diye anılmışlardır.^^^ *
Meselâ Nakşibendî, Kâdirî ve Halveti tarikatlarınla ^ silsilesinde tarihî sıra içerisinde su isimler yer alır;
Hz. Muhammed (s.a.v.)
Ali b. Ebî Tâlib Hasan-i Basrî Habîb A’cemî Davud Taî Ma’ruf Kerhî Serî Sakatı Cüneyd-i BağdâdP^^
Abdulmecîd Manî’nin El-Hadâiku’l-Verdiyye adlı eserinde Nakşibendiyye’nin Hazret-i Ali’ye ulaşan iki Alevî silsilesine yeni-rilmiştir.
Birinci silsile şöyle başlamaktadır:
1.İlmin şehri Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.).
2.İlim şehrinin en büyük kapısı Hz. İmam Ali b. EbûTâlibefen-dimiz.
3.Şehidlerin efendisi Ebû Abdullah Hz. İmam Hüseyin İkinci silsile şu şekilde başlamaktadır:
1.Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) efendimiz.
2.Hz. Ali Murtazâ efendimiz.
3.Hasan-ı Basrî efendimiz.^74
Hz. Ali Kâdirî tarikatı silsilesinde şu şekilde yer almaklate
1- Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.).
771Kübreviyye tarikatı genelde Hz. Ömer’e ulaŞır. Mustafa Kara, Tasavvuf»vib rikatlar
772Mustafa Kara, Tasavvufu ve Tarikatlar Tarihi,; s. 234.
773Abdullah Aydınlı, Tas. ve Hadis, s. 198. Bu silsilede Mar’ufdan sonra yerde inkıta olduğu belirtilir.
Sufiler H. Ali'nin Hasan-ı Basrî’ye kendi hırkasını giydirdiğineinamıb' Haldun bunun aslının olmadığı ve sahih olarak bilinemeyeceğini söykı*!Bkz. Ihn Haldun Mnkarlrtimp s IM
2.İlim şehrinin en büyük kapısı Hz. İmam Ali b. Ebû Tâlib efen-
3.Hazret-i İınam-ı Haşan.
4-Şehidlerin efendisi Ebû Abdullah Hz. İmam Hüseyin.
5-Hazret-i İmam-ı Muhammed Bakır.
6-Hazret-i İmam-ı Cafer-i Sadık’’^^
Bu silsilelerde yer alan zevatın bir sonrakinin bir önceki ile karşılaşması, etkileme ve etkilenmeleri tarihen mümkün görünme-[nektedir. Belli bir tarihten sonra ve silsilelerin bazı yerlerinde inkı-tjlar olabilmektedir. Meselâ yukarıda da zikrettiğimiz Nakşibendî,
{nâdiri ve Halveti tarikatlarının bir silsilesinde tarihî sıra içerisinde şu isimler yer almaktadır:
Hz. Muhammed (s.a.v.)
Ali b. Ebî Tâlib Hasan-ı Basrî Habîb A’cemî Davud Taî Ma’ruf Kerhî Serî-i Sakatı Cüneyd-i Bağdâdî
Bu silsilede Mar’uf tan sonra birkaç yerde inkıta olduğu belirtilirmiş Bütün bunlar da gösteriyor ki, Hz. Ali Sünnî tarikatla-nn silsilelerinin hemen hemen hepsinde yer almakta, neredeyse Hz. Ali’nin yer almadığı silsile çok az bulunmaktadır. Bu da Hz. Ali’nin tasavvufî düşüncede ne derece önemli bir tonuma sahip olduğuna işarettir.
Tasavvuf tarihine bir bütün olarak bakıldığında, sûfılerin genellikle Hz. Peygamber’den sonra Hz. Ali’yi ve ona atfedilen rivayetleri lıelli düşünce ve uygulamalarında dayanak olarak benimsedikleri gö-riilür.^ Örnek olarak Ricalu’l-gaybia ilgili en önemli rivayetin Hz. •^kanalıyla bize intikâl etmesi zikredilebilir.
Ricâlu’l-gayb telâkkisini benimseyenlerin dayanak olarak ka-ettikleri hadislerde, Enes b. Mâlik, Ubâde b. Samit, Abdullah b. ^er, Abdullah b. Mes’ûd, Avf b. Mâlik, Ebû Saîd el-Hudrî, Vasila
b. Eska’, Ummu Seleme, Ebû Hureyre, Huzeyfe b e\ y b. Cebel gibi sahabenin isimleri zikredildiği gibi b. Ebî Tâlib’in ismi de yer alır7’®
Konuyla ilgili Hz. Ali’den naldedilen rivayet Surayh b. Ubeyd anlatıyor; Hz. Ali Irak’ta iken yanında ünden bahsedildi ve “Ey müminlerin emiri'. Onlara lanet nildi. Hz. Ali, “Hayır! Ben Hz. Peygamber’in (s.a.v.l şöyle ğunu işittim;
- Abdallar Şam’da bulunurlar. Onlar kırk kişidirler. Onlatdaaljjj ölürse Allah onun yerine bir başkasını getirir. Onların (.dnalanls^, bebiyle yağmura kavuşulur ve düşmana karşı yardım gelir, ünden azab onların Cduaları) sebebi ile kaldırılır.”
Surayh’tan diğer bir rivayette bu son kısım “Yer ehlindervk^vt boğulma estambul tours onların (duaları) sebebi ile kaldırılır!” şeldİTvdedir.Mva»^ b. Hanbel’in Surayh b. Ubeyd’den rivayet ettiği hadis;™ Abdurrezzâk da, “Sıffîn Savaşı’nda bir kişi: ‘Allahım! lara lânet et’, diye beddua edince, Hz. Ali ona şöyle dedi: nn hepsine toptan lânet etme, (üç defa tekrar ederek) abdal vardır.”
Hz. Ali henüz hayatta iken çevresinde toplananhaı\Viş^w® dan başka hiç kimsenin bilmediği bir bâtın ilminin vatlığmdaû' etmişlerdi. Fakat Hz. Ali bu iddiaları reddederek Allahmkta^ lütfettiği zekâ ile naslardan çıkardığı bazı mânalar dışmdak' bildiğinden farklı bir ilme sahip olmadığını belirtmişti?*'' Buna rağmen Şiiler bu iddialarım sürdürmüşler veW\d çeşitli rivayetlerle desteklemişlerdir."^®' Ancak bu maıvad? yışın asıl itibariyle Kur’ân ve sünnette olmadığı, sadece dayandığı anlaşılmaktadır.
Tasavvuf literatüründe bâtın ilminden ilkbalısec bilgilerle birlikte bâtın ilmine delil mabiyetinde üktç 1er de vardır. Bu rivayetler sabâbılere kadar vardırdı
778Suyûtî, el-Haberu’d-dâl, (el-Hâv\ Vfl-Fetâvâ, içuı bir risa\e,D Beyrut Tsz) U, 455
779Ahmed b. Hanbel, el-Musned,
.p gibi İslâmî ilimlerde tahsisi kabul etmeyen bu konudaki zâbir İlâsının itirazlarına şöyle cevap vermektedir;
Resûlullah’ın (s.a.v.) “Ey Peygamber! Rabbinden sana tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini ^jpmamış olursun...” âyetiyle ilâbi emirleri tebliğ etmekle ı,je,nur olduğu anlaşılmakla birlikte ancak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) tebliğe memur olunmadığı diğer ilimlere de sahip olmadığı söylene-0, Bu düşünce bazı rivayetlere dayandırılır. Bunlardan biri sudur;
Hz. Ali, Resûlullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletti; “Kur’ân’daki lıer ayetin bir zahiri, bir bâtını, bir haddi ve bir muttalaı vardır.”
Benzer lâfızlı olan şöyledir; “Kur’ân’da nâzil olan her âyetin bir âhiri ve bir de bâtını vardır. Her bir harfinin bir sınırı, her bir sı-nınnın da bir matlaı’ vardır.”
Tasavvuf literatüründe^^^ yer alan rivayetin bu tarikinin dışında ı;eşitli tarikleri vardır. Rivayet Abdullah b. Mes’ud,^®^ Abdurrahman ve meşhur tabiî Hasen-i Basrî kanalıyla da nakledilmiştir. Sonuç olarak yaptığımız incelemelerden tasavvuf düşünce ve literatüründe Hz. Ali’nin dinî, beşerî ve ahlâkî faziletlerine vurgu yanında, zahid ve bir mânevîyat önderi olduğu, esas ve uygulamadaki taumuna, önderliğine çok önemli vurgular yapıldığı ve ayrı bir misyon eklendiği görülmüştür.
estambul tours yazdı..