tours estambul ve allah bilgileri90
eevt sdizlede en güzel yazıları yazan tours estambul diyorki “Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbini görmüştür”. Bu, dan çeşitli yollardan rivayet edilmiştir. Ezcümle şöyle demiştir:“Allah Musa (aleyhisselâm)'Ia konuşmakla İbrahim (aleyhisselâmyiL edinmekle, Muhammed (aleyhisselâm)’ı da rüyetle (yani cemalini ona^ termekJe) mükerrem ve müşerref kılmıştır. “ (568).Yegâne delili, Necm sûresindeki;“Onun gördüğünü kalb(i) yalana çıkarmadı. Şimdi siz onun bu rüşüne karşı da kendisi ile mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki, o diğer bir defa da Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında gördü O!" (569), ây leridir.
(565)ibn Abbas; Bahrü’l-Ümme ve Habrü’l-Ümme yani bu ümmetin deryası, ümmetin en bil âlimi unvanlarına bilhakkın sezâ olan Abdullah b. Abbas hazretleridir. Hicretten üç sene evvel do^n tur. İlimdeki şöhreti kendini tariften müstağni kılar. Tcfsîrdc Sullanü'l- Müfe.ssirîn'd'ır. Fahri Ki efendimiz İbn Abbas (r.a.) hakkında Hikmet. Fıkıh vc Tefsir için dua buyurmuştur. Bu duayı Nef berekâtıyla İbn Abbas (r.a.) Hazretleri bu ümmetin büyük müfessiri olmuştur. Hadîste de icmayiit miş büyüklerdendir. Hazreti Peygamber’den 1660 hadîs rivayet etmiştir ki, bunlardan “120' nesi Sahih-i Buhari’de, “49” tanesi de Sahih-i Müslim‘ded'n. Âhir ömründe gözleri görm« muştu. “68” Hicrî yılında, Taif’de irlihal etmiştir.
(566)Müslim;\. Kitabü’l- lyman, 77. Babu Mâna Kavlillahi Azze vc Ccllc: “.... VcLckadR^ Nezlcten Uhra...” 284 (176) No. Ata tarikiyle Abdullah b. Abbas (r.a.)’dan.
(567)İmam Müslim: Sahih. I. Kitabü’l- İyman, 77. Babu Kavlillahi teâlâ; “Vc Lekad ReahüNe' ten Uhra...” da 285 (...) No. ile Ebi’l-Aliye tarikiyle Abdullah b. Abbas (r.a.) dan.
(568)İmam Tirmizt; Sünen. Ebvabu Tcfsiri’l- Kur’ân Tefsirü Sureti’n- Necm de 3274 de/ b. Abbas (r.a.)'dan bu rivayeti müeyyid bir metin rivayetini tahriç etmiştir.
(569)Necm Sûresi, âyet: 14.
Maverdi der ki: “Denildiğine göre, Allah kelâmmj ve rüyetini (cemalini göstermeyi Musa ile Muhammed (aleyhisselâm) arasında taksim etmiştir. Muhammed (aleyhisselâm)onu iki kere görmüştür. M usa (aleyhisselâm) da onunla iki kere konuşmak şerefine ermiştir.
Maverd/’nin anlattığı bu hikâyeyi, Ebu’l- Feth er- Razi ile Ebulleys Se-merkandî, Ka'b'den nakletmişlerdir. Abdullah b. el- Haris rivayet etmiştir:
Ibn Abbas ile Ka'b karşılaştılar. İbn Abbas (radıyallahu anhüma) ona dedi ki:
—Biz HaşimoğuUan diyoruz ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbini iki kere görmüştür! Kâ’b bunu duyunca dağlarda yankı yapan bir tekbir getirdi (Allahü Ekber! dedi) ve sözüne şöyle devam etti:
—Demek ki Allah kelâmını ve rüyetini (cemalini) göstermeyi Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile Musa (aleyhisselâm) arasında taksim etmiş. Musa (aleyhisselâm) onunla konuşmuş, Muhammed (aleyhisselâm) da onu kalbi ile görmüştür (570).
Şerik, Ebu Zer (radıyallahu anh)’dan bu âyetin tefsirinde şöyle nakletmiştir: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbini gördü. “ (571).
Semerkandî, Muhammed b. Kâ'b el-Kurazî ile Rebi’b. Enes (radıyallahu anhüma)'dan nakletmiştir:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’e\ (Rabbini gördün mü?) diye sordular.
—“Onu kalbimle gördüm... Gözümle görmedim...” (572) dedi. Malik b. Yuhamir Muaz (radıyallahu anh)'dan:
Allah’ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
“Rabbimigördüm!". Bir kelime daha (büyük bir kelime daha) anlattı ve dedi ki:
—Ey Muhammed, Melei â’lâ ne hususta çekişir? El- Hadîs... (573). Abdurrezzak anlatmıştır:
İmam Hasen:
(570) 568 Nü.lu tahriçtc göslcrilcn kaynağa bakılmalıdır. Ayrıca Ebu’l- Fcthi’l- Yâ mûrî'nin “Siyrctü’n-Nebi" adlı eserinden İbn Abbas ("ra.) dan. Tinnir.i: rivayeti tahriç ettiği senet tarikiyle aynı hadîsi tah-riç elliğini Şarih Aliyyü’l- Kaarî, C.l, Shf. 241’de beyan etmektedir.
(i^^) İnwm Müslim: Sahih’inde. I. Kilabü'l- İyman, 74. Babu'l-İsra bi Resûlullâh... Hz. Enes b. WaW(r,a.)'danoda Şerik rivayet ediyor. O da Ebu Zerr-i Gtfari (r.a.) naklediyor Hadîs No. 262 (...) ^^hari, 8. Kiiabü’s-Salâl: Babu Keyfe furızali’s- Salâl fı’l- Salâl’da tahriç edilmiştir.
(^J2) İbn Ebi Hâlem; Mür.sel olarak rivayeti tahriç etmiştir. İmanı İbn Ccrirü't- Taberî Muhammed ab tarikiyle mevsulen rivayeti tahriç etmiştir.
^ (573)/,nam Tirmizi; Sünen. Ebvabü Tcfsiri’l-Kur’ân. Ve min sureti ”Sad" Hadîs No. 3233’dc Mâlik No lu ^ Cebe/ fr.a.)’dan Şifâ metnindeki lâfızla rivayeti tahriç eylediği gibi 3231
Abba.s’dan değişik bir şekilde 3232 No.lu hadîs metninde başka bir isnad 'bn Abbas (r a.) aynı metin rivayet edilmiştir.
“And olsun ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabîv^ müştür!” diye Allah’a yemin ederdi (574).
Bunu, Ebu Ömer et- Talamenkîİkrime'den; bazı mütekellimin deh rüşü İbn Mes*ud (radıyallahu anh)'dan nakletmişlerdir.
Ibn İshak’ın bir rivayeti:
Mervan, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’ya:
—Muhammed (aleyhisselâm) Rabbini gördü mü? diye sordu. £5^1;, reyre (radıyallahu anh);
— (Evet!) diye cevap verdi.
Nakkaş, Ahmed b. Hanbel'in şöyle dediğini nakletmiştir:
İbn Abbas'm hadîsini söylüyorum: '"Peygamber Rabbini gözü He görmüş, tür... Görmüştür..." Nefesi kesilinceye kadar tekrarladı Ahmed bunu, £(n, Ömer'e dedim ki: Ahmed b. Hanbel:
“Onu kalbi ile görmüştür.” demiştir de “Dünyada gözleri ile onu görmüştür” demeye cesaret edememiştir. Said b. Cübeyr'den: “Ben şalı-sen, ne gördü ve ne de görmedi!” diyemem. Âyet-i kerimenin yorumunda ihtilâf ettiler.
İbn Abbas (radıyallahu anh) ile İkrime’nin yorumu: “Kalbi ile görmüştür”. İbn Mes'ud (radıyallahu anh): “Cebrail (aleyhisselâm)'\ görmüştür" Ahmed b. HanbeV’m oğlu Abdullah babasından: “Onu görmüştür”. “Biz senin için göğsünü şerh etmedik mi?” âyetini Atâ “Onun göğsünü kendi cemalini göstermek, Musa (aleyhisselâm)'ın göğsünü de onunla konuş mak için şerh etmiştir” diyerek tefsir etmiştir.
Ebu ’I-Hasen Ali b. İsmail el- Eş 'arî (rahimehullah) ve ashabtan bir top luluk şöyle demişlerdir:
“Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Allahü Teâlâ'yı gözü i/eyani başındaki iki gözü ile görmüştür. Peygamberlere verilen bütün mucizekı ona da verilmiştir; ayrıca ona cemalini göstermekle diğer peygamberlerden mufaddal kılmıştır.
Meşayihimizden bazıları: Bu konuda vazih bir delil yoktur. Ne var ki bu, “mümkündür” dediler.
Kaadı Ebu’l-FadI İyaz dedi ki: Hakkında şüphe olmayan bir gerçek varsa, o da dünyada Cenab-ı Hak’ı görmenin aklen mümkün olmasıdır. Evet,akıl buna imkân vermektedir, muhal görmemektedir.
Dünyada bunun mümkün olmasına delil Musa (aleyhisselâm)\n hU' dan bunu taleb etmesidir. Bir peygamber için Allah hakkında neyin müm kün olduğunu neyin olmadığını bilmemesi abesdir. Onun için 1er A/lah hakkında câiz olanı isterler. Müstahil olanı değil.
bir hadisenin vukuu ve müşahedesi, ancak Allah’ın ilim verdiği kimseef mümkün olur. Allah ona Musa (aleyhisselâm)'a:
(574)İmam Abdurrezzak b. Hemman b. RaCıe's- San’ânt Camiinde nakleimıştır. diye Saf Aliyyü’l-Kaarî vc İmam Süyûtî kaydetmişlerdir.
PEYGAMBER (s.a.v.) VE RABBİNİ GÖRMESİ
“Beni kati’yen göremezsin!” (575) buyurdu.
Yani sen buna takat getirip tahammül edemezsin! Sonra ona Musa’nın bünyesinden daha kavi, sağlam ve sabit olan bir şeyi (dağı) örnek gösterdi. İşte bütün bunlar, dünyada Cemâl-i ilahi’yi görmenin imkânsız olmadığına, bilâkis câiz ve mümkün olduğuna delil teşkil etmektedir. Sonra dinde de bunun imkânsızlığına açık ve kesin delil mevcut değildir. Zira her mevcudu (var olan nesneyi) görmek mümkündür, müstahil değildir. En’âm sûresindeki:
“Ona gözler erişemez!” (576),
âyeti ile kimse istidlâl edemez. Yani bu âyeti ele alıp da Allah’ı görmenin mümkün olmadığını kimse iddia edemez. Çünkü bu âyetin yorumunda çeşitli görüşler ortaya atılmıştır.
Sonra bu âyet; ‘'dünyada Vacibu’l- Vücudu görmek câizdir,” görüşünü imkânsız olarak gerektirmez. Kaldı ki; bazı âlimler bizzat bu âyetle, Cenab-ı Hak’ı dünyada görmenin câiz olduğuna istidlâl etmişlerdir.
Bazıları bu âyeti, “Kâfirler onu göremezler” şeklinde tefsir ederlerken diğer bir kısım bilginler de:
“Onu, tastamam ihata eder bir biçimde gözle erişemezler. Lâkin gözler görür” şeklinde yorumlamışlardır. Görülüyor ki; bütün bu yorumlar, görmeyi menetmedikleri gibi, imkânsızlığına da kail olmamaktadırlar.
Yukarıda geçen,
“Beni kati’yen göremezsin!” (577), âyeti ile, aynı âyetin devamındaki “Sana tevbe ettim” kısmı da onların lehine bir delil olamaz. Bunun sebebini yukarda zikretmiştik. Çünkü, bu âyet, ifade ettiği umumî (genel) anlamı üzerinde değildir. Zira, kim bunun anlamı, “Beni dünyada katiyen göremezsin ’ ’dir derse, bu düpedüz bir te’vil sayılır. Yine kesin olarak bunun imkânsızlığı mevcut değildir âyette... Çünkü bu, Musa (aleyhisselâm) hakkında varit olmuştur. Madem ki, âyette çeşitli yorumlar yer alabiliyor ve birçok ihtimallere de (âyet) mahal olabiliyor, öyleyse kesin olarak Allah’ı görmenin imkânsızlığı varit olamaz. “Sana tevbe ettim" kavline gelince, onu da şöyle tefsir etmişlerdir: Yani Musa (aleyhisselâm) şöyle demek istemiştir: “Allahım, hakkında mukadder olmayan şeyi istemek hususundaki sözümden sana tevbe
Ebu Bekr el- Huzelî “Beni katiyen göremezsin!” âyetini şöyle yorum-
(575)A raf Sûresi, âyci; 142.
(576)En âm Sûresi, âyet: 103.
(577)A’raf Sûresi, âyet; 142.
. ŞİFA-İ ŞERİF TERCÜMESİ
lamıştır: “Yani beni dünyada göremezsin demek, dünyada hiçbir beşeri na bakmaya tahammül edemez, zira her kim bana bakarsa ölür, demeldj,
Bazı selef âlimler ile müteahhirin ulemâsının şöyle bir yorumunu görf
Dünyada Allah’ı görmek imkânsızdır. Çünkü dünya insanlarının bûnjj, buna müsaid değildir. Fâni oldukları için bünyeleri zayıf olarak terkipedjj miştir. Ama âhirette devamlı yaşamak vardır. Binaenaleyh âhiret ınsanlj-nın bünyesi, bu itibarla kuvvetlidir, yapısı sağlamdır, Allah’ın cemalinim şahade edebilecek bir kıvamda yaratılmıştır. Öyleyse; âhirette Allah’mc, malini görmek mümkündür. Buna benzer bir yorumu, Malik b. Enes(r^' metullabi aleyh)'de de müşahede ettim, dedi ki:
“Allah dünyada görülmez! Çünkü, O bakîdir. Bakî olan bir varlığı ;> olan bir varlık göremez. Lâkin iş âhirete düşünce; insanlara bilhassamj. minlere çürümeyen görgü hassesi, eskiyip zayıflamayan bir göz ihsaneii linçe; elbetteki böyle bir gözle Allah’ı görebilirler. Çünkü devamlı yaja halinde olan ve yıpranma ile ilgisi bulunmayan bir gözle elbetteki bâkiot varlık görülebilir.’’
Bu güzel bir yorumdur. Ne çare ki bunda da, dünyada Allah’ı göm'î--imkânsızlığını ifade edecek bir delile rastlanmamaktadır. Çünkü burada yenin, görülebilecek kadar sağlam yapılı olmadığı veya gözün Allah'ıic " maşa edebilecek güçte bulunmadığı belirtilmektedir. Eğer bu güç, Allah': rafından dilediği kula dünyada ihsan edilirse, bu onlar hakkında ndenmii'' kün olmasın? isterse Allah bu tahammül gücünü istediği kimseleredüıı r da da bahşedebilir. Buna hiç kimse mâni olamaz.
Yukarda gerek Musa (aleyhisselâm)’a ve gerekse Hazreii Muhammedlalfrl hisselim)’a Allah tarafından verilen güç ve idrâk kabiliyetleri geçmiştir.Bı&| lardan söz etmiştik... Nasıl ki Musa (aleyhisselâm)'a kendisi ilekonuşmül gücünü vermişse, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize de dişi cemalini görme gücünü vermiştir. (Vallahu â’lem).
Kadı Ebu Bekri’l-Bakîllânî âyete yapılan çeşitli yorumlara verdiği cevablarda şöyle demiştir: "‘Musa (aleyhisselâm) Allah’ı görmüştür.Sırf^! yüzden düşüp bayılmıştır. Dağ da Rabbini görmüştür ve ona Allah tara» dan verilen idrâk neticesinde paramparça olmuştur. Bu anlamı yine aj devamı olan şu kısımlardan istinbat etmiştir:
“Lâkin dağa bak, eğer yerinde istikrar ederse (durabilirse) (buj de) beni göreceksin! Rabbi vakta ki dağa tecelli etti, onu yaptı ve Musa (aleyhisselâm) da düşüp bayıldı.” (578). ^i Bu kavle binaen evet, Rabbinin dağa tecellisi, ona görünmesi oe ^ Ona göründüğü vakit tabiî ki onu görmüştür.
imam Ca 'fer-i Sadık b. Muhammed der ki: Allah Musa (aleymss^-celli edinceye kadar dağla meşgul etti. Eğer böyle olmasay ı
PEYGAMBER (s.a.v.) VE RABBİNİ GÖRMESİ
yılmasıyla baygın düşerdi ve ölürdü. Onun bu kavli, Musa (aleybisse-]âm)’m Rabbini gördüğüne bir delildir.
Bazı müfessirler derler ki; Allah dağa tecelli etmiştir. Dağ onu görmüştür. Öyleyse Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de onu görmüştür.
Çünkü dağın Allah’ı görmesi, bunun bir nevi insanlar için de câiz olduğuna kesin bir işarettir. Sonra âyette bunun men’ine kesin bir delil de bulunmamaktadır.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) için bunun sâbit olmasına, onun hâlıkını gördüğüne de açık ve kesin bir delil yoktur. Zira; bu hususta (Allah’ın kitabında ve hadîs-i şerifede) varit olan başlıca delilimiz Necm sûresindeki o iki âyettir. O iki âyetin yorumunda müfessirlerin ayrı ayrı yorumlarını yukarıda gördünüz. Görmesi muhtemeldir. Kimse bu ihtimali önleyemez. Sonra bu hususta Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’den sâbit olmuş kesin ve mütevatir bir eser de yoktur. İbn Abbas (radıyallahu anhü-maj’dan nakledilen hadîs (579) biliyorsunuz ki; onun inancım belirtiyor; Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ’e isnat etmemiştir. Şu halde onun ifade ettiği, ya da tazammun eylediği mânâya itikad etmek ile amel (veya ilim) vacip olur.
Âyetin yorumunda nakledilen Ebu Zer (radıyallahu anh)’ın hadîsi de bunun gibidir. Muaz (radıyallahu anh)’dan nakledilen hadîs ise; açıklanmaya muhtaçtır. Aynı zamanda— hadîs ilmi yönünden— isnat ve metince de muz-tarıptır. Diğer Ebu Zer (radıyallahu anh)’ın naklettiği hadîs ise şu vasıfları taşımaktadır:
a)Muhtelif,
b)Muhtemil,
c)Müşkil.
Çeşitli şekilde rivayet edilmiştir. “Nûrun enna erahu? = O bir nurdur, ben nasıl görebilirim?” “Nurâniyyun erahu = Nuranîdîr görebilirim!” “Ona sordum; bana dedi ki: (Bir nûr gördüm.)”(580). Görüyorsunuz ya, bu çeşitli rivayetlerden hiçbiri ile ihticac sahih olmuyor.“Bir nûr gördüm” kavli sahih olduğunu kabul ettiğimiz takdirde; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz, Allah’ı değil; Allah’ı görmekten alıkoyan, perdeleyen bir n(ir görmüş oluyor. “O bir nurdur, nasıl görebilirim?” (581) buyurmasını da buna irca edebiliriz. Denilebilir ki, gözü kamaştıran nûr, beni onun cemalini müşahede etmekten alıkoymuştur, demektir.
(579) İmam Cerirü'l- Taberi, Avfı tarikiyle rivayeti tahriç etmiştir, “Süyûti Menahil, Shf. 32.” J5S0) İmam Mûslim; Sahih. 1. Kitabü’l-İyman. 78. Babu kavlihi Aleyhi’s-Selâm 291 (178) numara “ crr-/ Gıfari (ra.;'dan 292’de rivayetin diğer metni yine Ebu Zerr'den tahriç edilmiştir.
“Ben onu gözümle görmedim, lâkin kalbimle iki kere gördüm!” buyurulmuştur.
Hulâsa; Allah gereken idraki hem kalbte, hem de gözde yaratmayaşyp|u yok ki kaadirdir. Dilediği gibi yapar (kimse ona karışamaz!) Ondan baji ilâh yoktur!
Şayet bu konuda kesin ve apaçık bir hadîs varit olursa, inanırım ve kabı lüm olur... Çünkü bu (Allah’ı görmek), imkânsız değildir. Bunun miimkl olduğunu önleyecek herhangi kesin bir delil de yoktur! Doğruya muvaffai kılan şüphe yok ki Allah’tır...
Bilindiği gibi, Allah’ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) Mi’rac’taAl lah’a münacaat etmiş ve onunla mükâleme (konuşmak) şerefine nail olmuş tur.
Bu hususta Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“(Allah’ın) kuluna vahyettiğini etti.” (584).
Bu babta birçok hadîs-i nebevî de varit olmuştur ki; hemen hepsi Pej gamber efendimizin, Cenâb-ı Hak’la konuştuğunu isbat etmektedir.
Dönelim (yine) âyet-i kerimeye:
Bu âyetteki muhî (vahyedenin kim olduğu) hususunda ihtilâf vâkiol muştur. Müfessirlerin çoğu, vahyedenin Allah olduğuna kail olmuşlaı dır. Diyorlar ki; Allah (c.c.) Cebrail (aleyhisselâm)’a vahyetmişür ö da bu vahy-i İlâhiyi Muhammed (aleyhisselâiTi)'a ulaştırmıştır. Ca’fe b. Muhammedi}'s-Sadık (rahmetullahi aleyh) gibi bazı müfessirleriî Allah (c.c.) doğrudan doğruya vasıtasız Muhammed (sallallahu I vesellem)*e vahyetmiştir, demektedirler. Vasıtrden de aymgörüşnak ledilmiştir. Mütekelliminden bir kısım âlimler de aynı fikirdedirler. Onl»'' da îsra gecesi Muhammed (aleyhisselâm) Rabbi ile vasıta olmadan nuşmuştu demişlerdir
. RESÛLULLAH’IN, MİRAÇTA ALLAH’A MÜNACATI...
İsra kıssası hakkında müfessir Nakkaş, İbn Abbas(radıyallahu a/ıhüma)’dan nakletmiştir;
“Sonra ona— Cebrail— yaklaştı, derken sarktı.” (585).
Bu âyeti Resûlullah efendimiz bize şöyle açıklamıştır;
— Yani Cebrail (aleyhisselâm) benden ayrıldı; bütün sesler benden kesildi. Tam o anda Rabbimin “korkma” ey Muhammed, “yaklaş, yaklaş!” sözünü duydum.
İsra kıssasından Enes (radıyallahu anh)’dan da aynı meâlde hadîs rivayet edilmiştir. Bu fikirde olanlar şu âyet-i kerime ile ihticac (istidlal) ediyorlar;
“Bir vahy ile, ya bir perde arkasından, yahud bir elçi gönderip de kendi izni ile dilediğini vahyetmesi olmadıkça, Allah’ın hiçbir beşere kelâm söylemesi (vaki) olmamıştır.” (586).
Dediler ki; Vahiy üç kısma ayrılır:
a)Perde arkasından. Musa (aleyhisselâm)’a konuştuğu gibi...
b)Melekler vasıtasıyla. Bütün peygamberlerde ve bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) de olduğu gibi...
c)Cemalini göstererek, vasıtasız direkt olarak peygambere konuşmak suretiyle vahiy. (Nitekim) az evvel serdedilen âyetteki (Vahyen) kelimesi buna bariz bir delil teşkil etmektedir.
Bazdanna göre, buradaki vahiy: Cenâb-ı Hakk’m vasıtasız peygamberin kalbine ilka etmesidir.
Ebu Bekr el-Bezzâr (Sünen’inde) Ali (k.v.)’den, İsra hadisesi hakkında, bundan daha açık olan bir hadîs nakletmiştir ki, o hadîste Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’\n Rabbinin kelâmını dinlediği anlatılmaktadır. Nitekim hadîsde şöyle zikredilmiştir;