guia de estambul ve insan ile din bilgisi38

guia de estambul ve insan ile din bilgisi38 

aksama dogru yine bugzül biglieleri sizlere yazan guia de estambul dediki nemâzlarmı kaçıran, adedlerini bilmcyip, tahmîn ^ek beş vakt nemâzın sünnetlerinden başka, leheccüd, işrak nafileler yerine, kaçırdığı nemâzları kazâ ederse, borçları dikden sonra kıldığı kazalar, nafile olurlar. Bunlarla, nâfilele-sevâbları hâsıl olur. Çünki, belli vaktlerde kılınan nafilelere, İli niyyet şart değildir. Kazâ nemâzları, o vakiin nafileleri lir.[İbni Âbidînde, (Dün-ül-müııtekâ), (Merâkıl-felâh) şerhinde (Cevhercide diyor ki, (Beş vakt nemâzı terk etmek, ya’nî özr-âzkılmamak, büyük günâhdır. Hastahkla veyâ başka özr ile fevt tmek [kaçı^rmak] günâh değüdir.) Bunun için, sabâh sünnetinden laşka nemâzlann sünnetleri yerine de, terk edilmiş nemâzları ka-âetmeüdir. Bu kazaların nâfile sevabı da hâsıl etdikleri, (Cevhe-4 (Futûh-ul-gayb) ve Kudüs kâdîsı Muhammed Sâdık efendinin ^e\^adir-i-fıkhiyye) kitabında ve (Eşbâh) ve (Se’âdet-i Ebediyye) htablarmda yazdıdır.

Nemâz mü’minin mi’râcıdır. (Allahü teâlâ, en çok, secdede (Cemâ’at ile nemâz kdıp düâ edene, Allahü te-a ödediğini verir), (Evde kılınan nemâza bir sevâb, mahalle mes-ndinde yirmıbeş sevâb, büyük câmi’de beşyüz sevâb, Mescid-I Ak-^da beşbin sevâb, benim Medînedeki bu mescidimde ellibin se-'âb, Mescid-i harâmda yüzbin sevâb vardır), (Bu beş vakt farz ne-mâzı cemâ’at ile kılmağa devâm eden, sırat köprüsünü şimşek gibi geçecekdır. Allahü teâlâ, onu sâbıklarla haşr edccekdir. Allahü ieâlâ, onu derdlerden, belâlardan muhâfaza eder. Ona, Allah yolunda ölen bin şehîd sevâbı verir), (Kur’ân ehli, Allah ehlidir), ha-dîs-i şerifleri meşhûrdur. Dünyâya düşkün olan hafız, Kur ân ehli olamaz. Evvelce okudukları ebrâr amelidir. Kelimc-i tevhidi tekrar etmek çok fâidelidir ve terakkiye sebeb olur. Bu mubârek kelimenin bereketi ile kalb [mahlûkların sevgisinden) teniizlenir. Kur’ân-ı kerîm okumağa ehl olur El-vâkı a sûresindeki (Om. ancak temiz olanlar tutar) âyet-i kerimesi, kalb temizliğine de şâmıl-d (Allahü teâlâya âşık olanlar, Allah kelâmını dinlesinler!), (Al-lahii teâlâ «e konuşmak isteyen, Kur’ân-ı kerîm okusun!), (Alla-h" I "lâ hâfızl®*^ sever. Onlara düşman olan, Allahü teâlâya düş-
Âlimlerin sonra gelenleri, Allahü teâlâmn dünyâda müşâhede edileceğini bildirdiler. Müşâhede, kalb ile görmek demekdir, (Te-arrüf) kitâbınm sahibi [Ebû îshak Muhammed Gülâbâdî"'] diyor ki, (Allahü teâlâmn, dünyâda göz ile de, kalb ile de görülemiyece-ği sözbirliği ile bildirildi). Görülüyor ki, âlimlerin önce gelenleri, kalb ile de görülemez dediler. İmâm-ı Rabbânî de böyle buyurdu. Ya’nî, dünyâda zillerden bir zd müşâhede olunur. Zıl ise, zât-ı ilâhı değildir. Şâh-ı Nakşibendin, (Her söylenen, işitilen ve görülen ve her biUnen, O değildir. Bunlann hepsini, Lâ derken yok etmelidir) sözü de bunu bildiriyor. Molla Câmî, (Nefehât)da diyor ki, (Peygamberimize, rü’yâda (Tevhîd) nedir denildikde, (Kalbine ve hayâline gelen herşey, o değildir) buyurdu.) Ba’zı büyüklerden, bu müşâhedeyi naki edenler, bunlann bu makâmdan terakki etmiye-rek, bu müşâhedenin zâil olmadığını nerden biliyorlar?
İKİNCİ CİLD, 80. ci MEKTÛB
Hükümet adamlarmdan ve başkalarmdan gelen zulmler, elemler, yalnız zahire [bedene ve dimâgajdır. Bâtma [kalbe] sirâyet etmez. Ahiretde sevâb verilmesine, dünyâda bâtmm nûrunun artma-sma sebeb olurlar. İnsandan insanhk sıfatlan zâü olmaz. Bâtm, Al-lahdan gelen şeylerden râzı iken, zâhir üzülür.
Derdlerin, belâlarm gitmesi için, kalb ile istigfâr okumak çokfâ-idelidir. Çok tecribe edilmişdir. Ölümden başka her derdden kurtarır. [Eceli gelenin de, ağnsız, sıkmtısız ölmesine yardım eder.] Çün-ki, hadîs-i şerffde, (İstiğfara devam edeni, çok okuyanı, Allahü te-âlâ, derdlerden, sıkıntüardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden nzbJandınr) buyuruldu. [(Merâkd-felâh)daki hadîs-i şerüde, (Her nemâzdan sonra, üç kerre Estagfirullaherazim ellezî lâ ilahe illâ huv el-hayyel-kayyûme guia de estambul ve etûbü ileyh okuyanm bütün günâhlan afv olur) buyuruldu.] Bu fakir [Muhammed Ma’sûm] farz nemâz lardan sonra, yetmiş kerre istigfâr okuyorum. Hadîs-i şerife uyarak üç defa (Estagfirullaherazim ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyelkay yûme ve etûbü ileyh) okudukdan sonra, gerisinde yalnız (Estagfi rullah) diyorum. Bunun ma’nâsı, (Beni afv et Allahım!) demekdir 125.ci sahtfeye bakınız! Alî bin Ebî Bekr,'^’ (Meâricülhidâye)de diyor ki, (İstigfârlardan meşhûr olanı. Peygamberimizden haber verilen, (Bir kimse, EstagfirullahePazîm ellezî lâ ilâhe ili^
hmanürrahîn. el-hayy-ül-kayyûmülleri la-yemûtü ve etûbtt ' R bbigpr lî) isttgfâr düâsım yırmıbeş kerre okursa, odasında, finde e^de ve şehrinde hiç kaza, belâ olmaz)diT. Bunu ayn-her sabah ve akşam da üç kerre okumalıdır. (Tergib-üs-salât) 53,cüsahîfesinde yazdı hadîs-i şerîfde (Cum’a günü sabâh nemâ-ından önce, üç kerre istigfâr düâsını, ya’nî (Estagiirullaherazîhi eUezî lâ ilahe illâ huv el-hayyel kayyûm ve etûbü ileyh) okuyan drnsenin ve anasının ve babasının günâhlan afv olur) buyuruldu.
j (Ehl-i sümet vel-cemâ’at) mezhebinin âlimleri, (Kaza) ve (Ka-; ter) bilgisini şöyle anlatddar: İnsanlarm hayrdan ve şerden yapdık-Jlan bütün işleri, AUahü teâlânm ezeldeki takdiri ve irâdesi ile hâsıl ^olmadadır, ^ak^), halk, îcâd etmek, yaratmakdır. Allahü teâlâ-I dan başka, halik, mûcid, yaratıcı yokdur. Allahü teâlâ, (Sâffat) sû-I resmin 96. cı âyetinde meâlen, (Sizi ve bütün yapdıklarmızı, Allah ^yarat^or) buyurdu. (Mu’tezile) fırkası, câhil ve ahmak oldukları 11^, kazâ ve kaderi inkâr etdiler. İnsan işini, kendi kudreti ve ihti-[seçmesi] ile yapar dediler. İnsan, kendi işini yaratır zan etdilek [Bıkara (Kaderiyye) fırkası da denir.] Ehl-i sünnet âlimleri, (Me-cusfler [ateşe tapanlar], Kaderiyye kadar alçak değildir. Bunlar bir şerike inanıyor. Kaderiyye ise, sayısız şerflclere inanmakdadır) dedi.
Hayn ve şerri, Hak teâlâ yaratıyor ise de, yapdan işlerde, kulların irâde ve ihtiyârlarmm da te’sîri vardır. Evvelâ, insan irâdesini kullanır. Sonra, buna uygun olarak, Hak teâlâ da irâde ederse [isterse], bu işi halk eder, yaratır. Kulun irâde etmesine (Kesb) denir. İnsanın yapdığı işi yaratan, Allahü teâlâdır, kesb eden, kuldur. (Onun izni olmadan, hiçbirşey hareket edemez!) sözü halk etmek bakımındandır.
Kâtili öldürmek ve fâsıklara azâb yapılması, kesb etdikleri içindir. (Cebriyye) fırkası, kulda irâde ve ihtiyâr [seçmek] yokdur dedi. İnsan, işini yapmağa mecbûrdur dedi, insanların iş yapmalan, rüzgârdan yaprakların sallanması gibidir dedi. Hattâ, işi insan yapdı demedi İşleri yapan Allahdn dedi. Bu sözleri (küfr) olur. Kur’ân-ı kerîme inanmamakdır. (Allahü teâlânm emrlerini yapana sevâb verilir Fekat, harâm işleyenlere azâb yapılmaz. Kâfirler ve âsîler ma’zûrdur. Bunlara süâl ve azâb yokdur. Çünki, işleri yapan Allahü teâlâdır. Bunlar, mecbûrdurlar) diyorlar. Bu sözleri küfrdür. Allahü teâlâ, sûresinin 24. cü
âyetinde, (Rabbin hakkı için, onlann hepsine işlediklerini süâl ederiz) buyuruldu. Mel’ûn olduklan bildirilen (Mürciye) fırkası bun-lardu-. Bunlara yetmiş Peygamber la’net etmişdir. Bu habislerin i’ti kâdlan akla da uygun değildir. Elin titremesi başkadır. îstiyerekoy natması başkadır. Nusûs-ı kat’ıyye [âyet ve hadîsler], bunları red et mekdedir. Ahkaf sûresinin 14. cü âyetinde, (yapdıklannm cezası dır) ve Kehf sûresinin 29. cu âyetinde meâlen, (isteyen îmân etsin İsteyen inkâr etsin. Zâlimlere Cehennem ateşini hazırladık) buyu ruldu. Kulda irâde, ihtiyâr olmasaydı, Allahü teâlâ, bunlara zâlim demezdi. Âl-i İmrân sûresinin 117. ci ve Nahi sûresinin 33. cü âyet lerinde meâlen, (Allahü teâlâ onlara zulm etmez. Onlar, kendileri ne zulm etdiler) buyuruldu. Mülhidlerin [küfr ile îmânı kanşdıran larm] çoğu (inşânda ihtiyâr yokdur) diyerek, islâmiyyete uymuyor 1ar. Harâm işHyenler için va’d edilmiş olan süâlden ve azâbdan kurtulmak istiyorlar. Ma’zûr ve mecbûr olduklarmı söylüyorlar.
İnsanlara, islâmiyyete uyacak kadar ihtiyâr ve kudret verildi Titremek ile oynatmak arasındaki fark meydândadır. Allahü teâlâ-nm merhameti pekçokdur. Kullarma, yapaımyacaklan şeyleri emr etmedi, yapabileceklerini emr etdi. Bekara sûresinin son âyetinde, (Allahü teâlâ, kullarına yapabilecekleri şeyleri emr etdi) dedi. Bu kimseler, kendilerine sıkıntı verenlere düşman oluyor. OğuUannı, hizmetçilerini döğerek terbiye ediyorlar. Zevcelerini yabana erkekle görünce kızıyorlar. Bunlar, ma’zûrdur, mecbûrdur demiyorlar da, âyetlerde ve hadîslerde açıkça bildirilmiş olan Cehennem azâbmdan, bu behâne ile kurtulmak istiyorlar. Her istediklerini, her kötülükleri yapsınlar, hiç süâl olunmasmlar diyorlar. Allahü teâlâ, Tûr sûresinin yedinci âyetinde, meâlen (Rabbinin azâbı guia de estambul elbette vardır. Ondan kurtubnak yokdur) buyuruldu. Bunlar, evlerinde yabancı bir deliyi görseler, bu mecnûndur, aklı ve ihtiyân yokdur diyerek kızrmyorlar. Bir akllıyı görünce, buna kızıyorlar. Bu da, ma’zûrdur demiyorlar. Dünyâ işlerinde, ihtiyân olan ile olmıyam aymyorlar da, islâmiyyete uymakda, ihtiyân inkâr ediyorlar.
Kaderiyye fırkası, kazâ ve kaderi inkâr etdiği için, cebriyye ûr-kası da, insanda ihtiyâr [seçmek] yokdur dediği için, hakdan [doğru yoldan] aynidılar. Bid’at ve dalâlet sâhibi oldular. Taşkın ve şaşkın ohnıyan orta yol, (Ehl*i sünnet ve cemâ’at) mezhebidir. Imâm-ı a’zam Ebû hanîfe, imâm-ı Ca’fer Sâdıkdan sordu: (Ey Re-sûlün torununun torunu! Allahü teâlâ, insanlann işlerini, kendi ar-zûlarma bırakdı mı?) deyince, (Allahü teâlâ, Rab olmakda, kulla-nnı ortak etmez) buyurdu. (Kullanna cebr eder mi?) dedikde, (Kullarmı cebr edip de azâb etmek. Onun adâletine uygun değildir) dedi. (O hâlde, nasıl inanmah?) dedikde, (İkisi arası. İşP ile yapdırmaz. Onlann keyflerine de bırakmaz) dedi. Ha’
Allahü teâlânm takdîri ve irâdesi iledir. Cebriyye kâfir-vaomaea mecburuz demekle kalmıyorlar. Küfrleri-kötü bilmiyorlar. Allahü teâlâ, dilediği şeylerden râ-l'^^R^zı olmasaydı, irâde etmezdi diyorlar. Müşrik olmak bile, im razı olduğu şeydir. Râzı olduğu şeyi yapana azâb yapmaz Llar. Allahü teâlâ, En’âm sûresinin 148. ci âyetinde ve diğer sû-ide, meâlen (Önce gelenler de, böyle inanmamışdı) buyurarak, anlann yalan söylediklerini bildiriyor. Allahü teâlâ Kur’ân-ı ke-jnde ve diğer Peygamberlerin kitâblannda, küfrden râzı olmadı-p, küfrün kötü olduğunu bildirdi. Kâfirlerin mel’ûn olduklarmı, jvdan, rahmetden uzak olduklannı ve cezâlannın ebedî azâb olduğunu bildirdi. Cebriyyenin sözlerine cehâlet dedi. Çünki irâde aşkadır, nzâ başkadır. İrâde edilen şeyden râzı olmak lâzım gel-pez. Allahü teâlâ küfrü ve günâh olan şeyleri irâde eder, ister, ya-jatu^. Fekat, bunlardan râzı değildir, beğenmez. [İnsanın da, irâde ;tdıği şeyden r^ı olması îcâb etmez. Meselâ, döğülmeğe, öldürül-peğe, habs edilmeğe götürülen kimse, adımlannı irâdesi ile atar. ,ekat, bu gidişinden râzı değildir.] Cebriyyenin sözleri, inandıkla-^ A n değildir. Alay etmek için söylüyorlar. (İnsanlann iş-en Mahü teâlânm irâdesi ile olduğu için ve hayr ile şer, ezelde ^dır edildiği için, insanın ihtiyân kalmıyor, bunlan yapmak lâzım iJluyor) sözleri de yanhşdır. Çünki, ezelde, abdin kendi ihtiyân . seçmesi] Ue yapacağı takdir edildi. [Kader, cebr-i mütehakkim de-jaldır. llm-i mütekaddimdir.] Bu takdir, insanda ihtiyâr bulundu-jUnu gösteriyor. Ezeldeki takdir, ihtiyân yok etseydi, Allahü teâlâ, •şlerinde ve herşeyi halk ve icâd etmesinde, ihtiyâr sâhibi olmazch.
;Ezeldeki takdirine, irâdesine uygun olarak yaratmağa mecbûr i olurdu. Hâlbuki, hiç de böyle değildir.
guia de estambul yazdı ve sundu..