guia de estambul ve insan ile din bilgisi390

guia de estambul ve insan ile din bilgisi390

 yarında oldugu gibi bugün sizlere guia de estambul diyokri yaya gönül bağlama. Hep güzel, Gideli işler yap! Hiçbir müslimâ* m kötüleme. Yalancı şâhidlik yapma. Doğru sözü kabûl eyle, İmâm-ı âdile [ya’nî hükümete], isyan etme. Yeryüzünde fesâd çıkarma. Her zemân Allahı zikir et [ya’nî hâtırlaj. GizU günâhlara gizli tevbe et. Âşikâr günâhlara âşikâr tevbe et!) buyurdu. Abdullah ibni Ömer diyor ki, bir kimse, Resûlullahdan sordu: Hizmetçimi kaç kerre afv edeyim dedi. Cevâb vermedi. Tekrâr sordu. (Her-gün, yetmiş kerre afv et!) buyurdu. Ey Emîrül-mü’minîn! Size hürmetlerimi ve sevgilerimizi arz ediyorum. Şükr ediyorum. Emniyyet ve huzûr içinde olduğumuza ve islâmiyyete yapdığımz hizmetlere, islâmiyyete kuvvet vermenize çok teşekkür ediyorum. Ömrünüzün uzun olmasına, kuvvetinizin artmasına, düşmanlara gâlib gelmenize, talebelerim ile birlikde, geçe gündüz, cân-ü gönülden düâ ediyoruz. Kalbden ve uzakdan yapılan düâmn kabûl olacağma güvenerek, düâmıza devâm ediyoımz. Devlet ve saltanat güneşiniz, yüksek üfklarda, dâim parlasm! Âmîn.

ÜÇÜNCÜ CİLD, 34. di MEKTÜB
Büyüklerin yolundan aynimayınız! Talebeye ve müsâfirlere çok iyi hizmet ediniz! İslâmiyyete sıkı sanlınız! ResûluUahm sünnetine yapışınız! Bid’atlerden sakınmız! Bid’at sâhibleri ile sohbet etmeyiniz. Onlardan kaçınız! Hadîs-i şerîfde, (Bid'at sâhibleri, Cehennemde azâb çekenlerin köpekleri olacaklardır) buymruldu. Bu hadîs-i şertfi unutmaymız! Büyüklerimizin yolunda bid’at [değişiklik] yapmayınız! Bid’at yapılmadıkça, büyüklerin feyzleri, bereketleri devâm eder. Allahü teâlânın rızâsını her ân arayınız. Onun ma’rifetine kavuşmağa çalışınız! Bu ni’metin kokusu gelen yere koşunuz! Dünyâya gelmekden murâd, bu ni’mete kavuşmakdır. Yazıklar olsun ki, istenilen terk olunuyor. Başka şeyler arkasında koşuluyor. Allahü teâlâ, sizi ve bizi, mahlûklarla uğraşmakdan kurtarsın. Kendini aramak nasîb etsin! Mahlûkların yaldızlı, sahte güzelliklerine aldanmakdan korusun! Başımıza gelen zulmler, belâlar, kötü amellerimizin neticeleridir. (Amirleriniz, sunellermiz-dür) hadîs-i şerîfdir. Kendinizi islâh etmeğe çalışmız! Vera’ ve tak-vâya sanlınız! Talak sûresinin ikinci âyetinde meâlen, (Takva sâ-hiblerini sıkıntıdan kurtannz) buyuruldu.
k caiz olur) buyuruldu. Tefsîr-i kebîr sâhibi”’ bu Sevi güzel açıklamışdır. (Bu âyet, kâfirleri sevmeği ha-'tdi) demişdir. Âl-i İmrân sûresinin 118. ci âyet-i kerîmesi len (Ey ınü’minler! Mü’ımn olmıyan kâfirlerle dost, arkadaş ayınız!) ve Mücâdele sûresinin 22. ci âyet-i kerîmesi meâlen, İü teâlâya ve âhiret gününe inanan, AUahm ve Resûlünün fflânlannı sevmez) ve Mâide sûresinin 54. cü âyet-i kerîmesi âien, (Ey îmân edenler! Yehûdileri ve hıristiyanlan sevmeyi-!) ve Mümtehine sûresinin birinci âyeti meâlen, (Ey ûnân înler! Benim ve sizin düşmanlarımızı sevmeyiniz) ve Tevbe sû-anin 72. ci âyeti meâlen, (Mü’minlerin erkekleri ve kadınlan [birlerini severler)dir. Bu âyet-i kerîmeler de, kâfirleri sevmeği ıram etmekdedir.
Mü minin kâfiri sevmesi üç dürlü olur. Birincisi, onun küfrünü :|enir. Bunun için sever. Bu muhabbet yasakdır. Çünki, onun dînden razı olmuşdur. Küfrü beğenen kâfir olur. Böyle muhabbet, lânı ^derir. İkincisi, herkesle iyi geçinmek için, kâfire dost gö-^ekdedir. Bu muhabbet memnû’ değildir. Üçüncüsü, ikisi or-^iidır. Onlara meyi eder, yardım eder. Dîninin bâtıl olduğunu bi-|tek, akrabâlık, iş arkadaşlığı sebebi üe dostluk yapar. Bu muhab-|et küfre sebeb olmaz ise de, câiz değüdir. Çünki bu muhabbet, Kmânla dînini beğenmeğe sebeb olur. Yukandaki âyet-i kerîme, muhabbeti men’ etmekdedir. (Bu âyet-i kerîme, mü’minleri jfevmeyip, kâfirleri sevmeği men’ etmiyor mu? Mü’nürüeri de se-|srse câiz olmaz mı?) denirse, diğer âyet-i kerîmeler, bunu da i5en etmekdedir. Müseylemetül-kezzâbın adamları iki sahâbîyi iakaladı. Birisine, (Muhammedin peygamber olduğuna inanıyor ausun?) dedi. Evet dedi. (Benim de peygamber olduğuma inam-îor musun?) dedi. Buna da evet dedi. Müseyleme, kendisinin Be-H Hanîfe kabîlesine peygamber olduğuna, Muhammed aleyhisse-^mın Kureyş kabîlesine peygamber olduğuna inanıyordu. Bunu serbest bırakdı. Diğerini getirdiler. Buna da sordu. Bınncı süâle evet, İkincisine, ben sağırım dedi. Bunu öldürdü. Resûlullah “sal-lallahü teâlâ aleyhi ve sellem” haber alınca, (İkincisi, imanı üzere Şehîd oldu- Birincisi, Allahü teâlânm verdiği izne tâbi’ oldu) buyurdu Nahi sûresinin 106. cı âyet-i kerîmesi meâlen, (Ikrâh Ue [korku-tularakl kalbi îmân ile dolu iken küfr söyleyen afv olur) olup, ikrah olunca, küfre izn vermekdedir.
râ) da denir. İ’tikâdını, mezhebini saklamak demekdir. Muhtelif şeklleri vardır: Birincisi, kâfirler arasında olup, malından, canından korkanın, kalbi râzı olmadığı hâlde muhabbet izhâr etmesidir. Bu, câizdir. İkincisi, kalbinde olanı açıkça söylemesidir. Bu, efdaldir. Müseylemenin şehîd etdiği Sahâbî böyledir. Üçüncüsü, öldürmek, zinâ, malmı gasb, yalancı şâhidlik, nâmûslu kadını kazf etmek [fâhişe demek], müslimân kadınlan kâfirlere haber vermek gibi zararlı şeyleri yapmak câiz değildir. Dördüncüsü, ta-kıyye, kâfirlerin gâhb olduğu yerde câizdir. Şâfi’î mezhebinde, zâlim müslimânlar arasında da câiz olur. Beşincisi, mâlını muhafaza için de, takıyye câiz olur. (Mü’minin mâlı, câm gibi kıymetlidir) hadîs-i şerifi buna şâhiddir. (Mâlmı muhafaza ederken öldürülen, şehîd olur) hadîs-i şerifi de böyledir. Çünki, insanm mâla ihtiyâcı pekçokdur. Meselâ, su gaben-i fâhiş ile, pahah satıldığı zemân, abdest almak, farz olmaz. Teyemmüm etmek câiz olur. Altıncısı, imâm-ı Mücâhid'^' diyor ki, islâmiyyetin başlangıcmda böyle idi. Çünki, o zemân, müslimânlar garib idi, za’îf idi. îslâm devleti teşekkül edince, bu hükm değişdi. Takıyye, kıyâmete kadar câizdir diyenler de vardır. Bunların kavileri, evlâdu. Çünki, mü’minin kendinden zaran, mümkin olduğu kadar def etmesi lâzımdır.
Câhil tesavvufcular ve i’tikâdlan küfre varan (Mülhid)ler, kâfirlerle dost olmakdan çekinmiyorlar. (Tesavvuf, herkesle iyi ge-çinmekdir) diyorlar. ResûluUah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Evli-yânm reisi iken (Fakû-likle öğünürüm) demişken, Ailahü teâlâ, Tevbe sûresinin 74. cü âyetinde meâlen, (Ey Peygamberhn! Kâfirlerle, münâfiJdarla cihâd et! Onlara düşmanlık yap!) buyurdu. Re-sûlullahm “sallallahü aleyhi ve sellem” yolu, kâfirlere düşmanlık, onlarla cihâd idi. Bunlar nasıl tesavvuf guia de estambul ehlidir? Resûlullahm yolundan aynimışlar, başka yol tutmuşlar. Tutduklan yol, dalâlet yoludur. Doğru yoldan çıkmakdır. Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler, AUahü teâlânm kâfirlere düşman olduğunu, açıkça bildiriyor. Onun düşmanlarını seven. Onu sevmiş olur mu? Kâfirler ve fâsık-1ar, Ailahü teâlânm düşmanı olmasalardı, (Bugz-ı fîUah) vâcib olmazdı. İnsanı Ailahü teâlânm rızâsına kavuşduracaklarm en üstünü olmaz ve îmânın kemâline sebeb olmazdı. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, AUahü teâlânm düşmanlarmı düşman bilmezse, hakîkî ûnân et-nüş olmaz. Mü’minleri AUah için sever ve kâfirleri düşman bilirse, AUahü teâlâmn sevgisine kavuşur) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde.
1" jr"ı"aaîs^l şcrîfdc, (Allahü teâlâ, bir Peygambere vahy etdi (jlıınfibUlc söyle: Dünyâda zühd ederek, nefsini râhata kavuşsun vc kendini kıymetlendirdin. Benim için ne yapdın?) Âbid ^ulu; Yâ Kiildıî! Senin için ne yapıbr? AUahü teâlâ buyurdu: lliilimanıımı, benim için düşmanlık etdin mi ve sevdiğimi benim jı, sevdin mi?) buyuruldu. Sevenin, sevgilinin sevdiklerini sevesi vc sevmediklerini sevmemesi lâzımdır. Bu sevgi ve düşman-I,insanın elinde değildir. Sevginin icâbıdır. Burada, diğer işler-
tlâzım olan irâdeye ve kesbe ihtiyâç yokdur. Kendiliğinden hâ-olur. Doslun dostları, insana sevimli görünür. Düşmanlan, çok (kin görünür. Bir kimse, birisini seviyorum derse, onun düş-anlaıından uzaklaşmadıkça, sözüne inamlmzız. Ona münâfık i'nir Şeyh-ul-islâm Abdüllah-ı Ensârî diyor ki, ben Ebül-Hasen
{m ûnu sevmiyorum. Çünki, üstâdım Hıdrîyi üzmüşdü. Bir kim-/s^ıTî de ondan üzülmezsen, köpekden aşağı olur-
lı"Mümtehine sûresinin dördüncü âyetinde me-
jlen, (Ibrahîm aleyhisselâmm ve Onunla berâber olan mü’minle-ın so/.lennclen ibret alınız! Onlar, kâfirlere dediler ki, biz sizden t pııtlurınızdan uzağız. Dminizi beğenmiyoruz. AUahü feâlâya naıuncuya kadar, aramızda düşmanlık vardır) buyurdu. Bundan vnıaki ayel-i kerîmede meâlen, (Bu sözlerinde sizin için ve Al-inü (vrdûnııı rızâsını ve âhiret gününün ni’metlerini istiyenler <in, ibret vardır) buyurdu. Buradan anlaşılıyor ki, AUahü teâlâ-i'n ıı/,asını kazanmak istiyenlere, bu teberrî [uzaklaşmak] lâzım-J'f. AUahü leâlâ meâlen buyuruyor ki, (Kâfirleri sevmek, AUahü '•■‘âlâyı sevnıemekdir. İki zıd şey, birlikde sevilemez). İki düşman, t>irlikdc sevilemez. Bir kimse, seviyorum dese, fekat onun düş-«Umlanndan teberrî etmese, bu sözüne inanılmaz. AM Imran sû-fesinin 28. ci âyetinde meâlen, (Kâfirleri sevenleri, AUahuteala, azabı ile korkutuyor) buyurdu. Bu buyuk tehdıd, çirkinliğin çok
guia de estambul yazdı ve sundu..