guía de estambul ve allah bilgilerim10
sizlere en güzel bilgileri yazan guía de estambul çok çalıstı ve bu bilgileri hazrladı Onda i'cazın her iki çeşidi de mevcuddur. I’caz ve belâgatı başlı ba§,„j bir i’caz sayıldığı gibi, üslûbu da bizâtihi i’cazdır. Hülâsa her yöndenond, i’caz keyfiyeti mevcuttur. Bu i’caz çeşitlerinden hiçbirini Arablar söyleyj memişlerdir. Çünkü bu keyfiyet onların takadan dışında kalır. Muhakkai; imamlardan birçoğu buna kail oldular.Onlara uyan bazı âlimler de her ne kadar başka fikirler ortaya atmışlarsj da akla ve mantığa pek uygun düşmediği için, kitabıma almadım. Çünlj sahih olan görüş az önce arzettiğim görüştür.
Kur’ân’m böyle bir mahiyet arzettiğine dair kesin ve zarurî bilgiler ortadadır. Biraz edebiyattan ve belâgat sanatlarından haberi olan kişi, bu ger. çekleri anlamakta güçlük çekmez.
Ehl-i Sünnet imamları, Kur’ân-ı Kerim’in onları nasıl âciz bıraktığı huşu sunda ayrı görüşler ortaya serdiler;
a) Anlamındaki kuvvet, elfazmdaki üslûp güzelliği, nazmı ve i’cazındaki zarafet, terkip ve üslûbundaki göz kamaştırıcı güç, beşer takatinin çok üstündedir. Bu bakımdan O yaratıkların altından kalkamadığı veya yapmalın imkânsız olduğu olağanüstü mucizeler arasında yer almıştır. Tıpkı ölüyü diriltmek, değneği yılan haline sokmak ve taşların teşbih getirmesi gibi.
_ İşte Kur’ân’m âciz bırakması, bu gibi özelliklere sahip oluşundandır, Âlimler’in çoğunluğunun fikri budur.
b) Beşerin takatında olan hususları ihtiva eder. Allah isterse onlara onun gibi söyletebilir. Lâkin bu olmamıştır ve olmayacaktır da. Allah onları bunun gibi bir kitab vücuda getirmekten menetmiştir ve onları acz içinde kıv randırmıştır. Ebu’l- Haseni’I- Eş’arî'nin fikridir bu. Arkadaşlanndan bir topluluk da aynı görüşe katılmışlardır.
Her iki görüşte de insanların benzerini getirmekteki âcizlikleri sabittir. Onlara karşı hücceti kesindir. Benzerini getirememişlerdir ve ilâ yevıuil | kıyame de getiremeyeceklerdir. Ebu'I- Haseni'l- Eş’arı’nin görüşünü kabul i etsek bile, yine de bunda onları ilzam etme ve susturma keyfiyeti mevcut tur. “Böyle bir kudret onlarda asla mevcud değildir” dediğimizde deyine | Kur’ân meydan okumaktadır. Hiçbir zaman bu hususta bir söz söyleyeme- i mişlerdir. Zillet kâselerini yudumlamışlardır, harbe ve perişanlığa boyııo [ eğmişlerdir.
Yoksa burunları büyüktü... Kolay kolay harbe razı olmazlardı. Perişanlı ğı peşinen kabullenmezlerdi... Mecburiyet karşısında kabul etmişlerdi bun lan.
Eğer Kur’ân’m benzerini meydana getirmeye güç yetirebilselerdi, hetııen buna teşebbüs ederlerdi... Bir an evvel başarmaya çalışırlardı. Özrü otta dan kaldırmaya koşarlardı. Ortadaki husumeti de o sayede
lerdi. Oysa onların güzel söz söylemeye güçleri vardı. Edebiyatta tüm insanlığa örnek olacak vasıftaydılar...
Hemen hepsi, Kur’ân’ın yükselişini önlemeye, nurunu söndürmeye olanca gücü ile çalıştı... Fakat ağızlarından onu gölgeleyecek en ufak bir söz bile çıkmadı. Bunca zaman geçmesine rağmen o edebiyat nehirlerinden onu zayıflatacak bir damla su bile akıtamadılar...
Toplaştılar, elele verdiler baba, oğul (ne varsa hep birden) yardımlaştılar, fakat başaramadılar.
Apışıp kaldılar, ona karşı direnemediler, konuşamadılar... Çünkü direnme gücü verilmemişti onlara. Bu yüzden muarazeden vazgeçtiler. İşte Kur’ân-ı Kerim’in i’caz keyfiyetinden iki nevini (böylece açıklamış
HENÜZ VUKU BULMAYAN OLAYLARI VE BİLİNMEYEN HUSUSLARI HABER VERMESİ BAKIMINDAN İHTİVA ETTİĞİ İ’CAZ KEYFİYETİ...
Evet Kur'ân-ı Kerim henüz vukubulmayan hadiseleri haber vermiş ve haber verdiği şekilde vaki olmuştur: Nitekim Fetih sûresinin bir âyetinde;
“Siz elbette Mescid-i Haram’a, inşallah emniyet içinde mutlaka gireceksiniz” buyurmuştur. Yine Fetih sûresinin bir âyetinde, “Onu (O Hak dini) diğer bütün din(ler)’e galip kılmak içindir.” (780) buyurmuş-lur.
Yine Rum sûresinde,
“Onlar mağlup olduktan sonra galib geleceklerdir!” (781) buyurmuştur. Bu hususta Nur sûresindeki âyet ise şudur;
“Allah içinizden, iman edip de güzel güzel amel (ve harekette) bulunanlara yemin ile vaad etti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl (kâfirlerin) yerine geçirdi (hâkim kıldı) ise, onları da yeryüzünde muhakkak (müşriklerin) yerine geçirip hükümran edecektir...” (782)
Nasr sûresinde de,
“Allah’ın nasrı ve feth geldiği zaman...” (783) buyurulmuştur.
Peygamber (aleyhisselâm) vefat etmeden önce Arab Yanmadası’ujj Müslüman olmadık hiçbir yer kalmamıştır
Yeryüzünde Müslümanları Allah hâkim kılmıştır. (Yani söz ve hükümjj hibi) eylemiştir. Meşrikten mağribe kadar ülkeler feth edip hâkim oluin, lardır. Tıpkı Peygamber (saUalIahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğ
“Yeryüzü benim için katlandı ve bana onun doğusu ve batısı gösteri), di. Ümmetimin hakimiyeti, bana gösterilen bütün yerlere kadar u|j, şacaktır.” (784).
Bu hususta Hicr sûresinde şöyle varit olmuştur:
“Şüphesiz Zikri (Kur’ân’ı) indiren biziz ve biz! Onun koruyucuları da (yine) elbette biziz.” (785).
Kur’ân’ın korunması vaadedilmiştir ve vaadedildiği gibi de olmuştur.
Münkir ve kâfirlerden onun tebdil ve tağyirine çalışan nice insanlar çık-mıştır, bilhassa £/- Karamita buna çok uğraşmıştır, fakat bütün gayretleri boşa çıkmıştır. Beşyüz yıl onunla uğraşmışlardır, ona karşı bütün hile ve desiselerini seferber etmişlerdir, amma onun nurunu söndürmeye takat getirememişlerdir. Onun (O ulvî) kelimelerinden hiçbir kelimeyi değiştirenle dikleri gibi, Müslümanların kalbine şüphe düşürecek bir harfini bile yerinden kımıldatamamışlardır, elhamdülillah!
Konuya ışık tutan birkaç âyet daha:
“Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar, (786).
“Onlarla muharebe edin ki, Allah sizin ellerinizle kendileriniazablan dırsın, onları rüsvay etsin, size onlara karşı nusret versin. Müminler zümresinin göğüslerini ferahlatsın, kalplerindeki gazabı gidersin. Allah kimi dilerse ona tevbe nasip eder. Allah hakkiyle bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.” (787).
“Onlar size ezadan başka asla bir zarar yapamazlar. Sizinle muhare be ederlerse arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.” (788).
(784) Müslim 52, Kitabü'l- Filen ve Eşrati’s- Saati 5. Babu Helaki hazihi'l- Ümmeti Ba'dübui"** ba'd da Sevban (r.a.) 19 (2889) Notu metni. Ebu Davud, Sünen. Kitabü'l- Filen, Babu Zıkri'l-f''** ve Delailiha
Bu âyetlerde bildirilen şeylerin hepsi olduğu gibi vâki olmuştur. Yine münafıkların, içlerinde gizleyip de açığa vuramadıkları şeykf'
Sevbân (r.a.)'dan İmam Tirmizî Sünen, Ebvabü’l-Fiten, Babu Ma Câe fi suali’n-Nebiy)^(J^^'
selâsen fi ümmetihi’de 2177 No metni Sevbân (r.a.)’dan İmam Ibn Mace, Sünen 36 Kitabu'l-f'“ 9, Babu Ma yekunu mine!' Fiten’de 3952 Notu metni Sevbân (r.a.J’&an tahriç etmiştir.
_ (785) Hicr Sûresi âyet: 9. (786) Kamer Sûresi âyet: 45. (787) Tevbe Sûresi âyet: 14,
Allah Resûlüne bir bir arılatmıştır; onların yalan yeminlerini, sözlerini ona açık seçik bildirmiştir. Âl-i tmran sûresinin bir âyetinde,
“Sana açıklayamadıklarını içlerinde gizlerler.” (789) buyurmuştur. Yahudiler hakkında Mâide sûresinin bir âyetinde,
“Onlar kelimeleri (Allah tarafından) konulan yerlerinden kaydırıp değiştirirler.” (790) buyurmuştur.
Yine aynı sûrenin 42. âyetinde,
“Alabildiğine yalanı dinleyenler, haram yiyenlerdir onlar” buyurmuştur.
Bedir savaşında Allah’ın takdir edip mü’minlerin de itikad ettiğini açıklayarak şöyle buyurmuştur:
“Hani Allah size, iki tâifeden muhakkak birinin sizin olduğunu va’-dediyordu, siz ise kuvvet ve silahı bulunmayanın kendinizin olmasım arzu ediyordunuz. Allah da emirleriyle hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin arkasını kesmeyi irade buyuruyordu.” (791).
Bu konuyu açıklayan diğer bir âyet daha:
“Allah’ın yanında başka bir ilâh daha tanıyan O istihzacılara muhakkak ki biz yeteriz. Onlar yakında (uğrayacakları akibetleri) bileceklerdir.” (792).
Bu âyet nazil olduğu zaman, Resûlullah efendimiz hemen ashabma’bunu müjdeledi. Onunla alay edenler Mekke’de birkaç kişi idi. Halkı ondan soğutmaya çalışıyorlardı ve durmadan onunla alay edip eziyette bulunuyorlardı. Allah’ın bu hükmünden sonra hepsi helâk olup gittiler.
Peygamberin korunmasını vaad eden Mâide sûresindeki âyet:
“Allah seni insanlardan korur.” (793). Aynı vaad ettiği gibi çıkmıştır. Allah, Resûlünü korumuş ve kimse ona ilişememiştir...
DÖRDÜNCÜ VECİH:
GEÇMİŞ NESİLLERDEN, ESKİ MİLLETLERDEN VE ŞERİATLARDAN HABER VERME
Kur’ân-ı Kerim’in i’caz keyfiyetlerinden biri de eski milletlerden ve dinlerden haber vermesidir ki, bunların hakkında hiç kimsenin bilgisi yoktu.
Ancak hayatını ve ömrünü bu uğurda tüketmiş olan bazı ehl-i kitabın bunlar hakkında bir nebze bilgileri vardı...
W) Ai-i İmran sûresi, âyet: 154. (790) Mâide sûresi, âyet; 42. (791) Enfâl sûresi, âyet: 1. (792) '"Sûresi, âyet; 95, 96. (793) Mâide sûresi, âyet; 67.
267
ŞİFA-r ŞERİF tercümesi
dan hiç kimse söyleyemez. Söylemeye kalkışsa kendi tükrüğü ile (oiju ğu yerde) boğulup kalır (yani yerinde hemen cansız düşer).” (797), İşte Allah Resulünün gerçek peygamber olduğunu açıklamak ve isbatei. mek için, onları böyle bir temenniden alıkoymuştur. Ona vahyedilen kita. bin da hak olduğunu onlara beyan etmiştir. Çünkü içlerinden hiçbiri ölüıuji temenni edememiştir. Oysa onu yalanlamak için can atarlardı... Ah bire], lerinden gelseydi hemen faaliyette bulunacaklardı. Lâkin Allah dilediğini ya. par.
İşte böyle onun mucizesi zahir oldu, hücceti apaçık meydana çıktı.., Ebu Muhammed el- Asili der ki:
“... Onlara hayret ediyorum doğrusu. Allah peygamberine bunu emrettiği günden beri onlardan hiçbir topluluk hattâ hiçbir fert bu cesareti gösterememiştir. Bu hâlâ canlılığını devam ettirmektedir. Onlardan herhangi bir kimseyi imtihan etmek isteyen kişi buna tevessül edebilir...”
Mânâ yönünden mübâhele âyeti de böyledir: Nasranilerin din liderleri gelip de (kendilerine İslâm arzedildikten sonra) İslâm’dan kaçındıkları zaman, Âl-i İmran sûresindeki şu âyetle onlara peygamberimizin meydan okuması emredilmiştir:
“Artık .sana (bu) ilim geldikten sonra, kim seninle onun hakkında çekişirse, de ki: “Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra (hepimiz bir arada olarak) dua ve niyaz edelim de Allah’ın lanetini yalancıların üstüne okuyalım.” (798).
Peygamber (aleyhisselâm) onlara meydan okudu ama onlar yanaşmadılar ve cizye ödemeyi kabul ettiler. Çünkü böyle bir şeye yanaşamazlardı, Çünkü büyükleri kendilerini bu hususta uyarmıştı: (Biliyorsunuz ki 0,bir peygamberdir; peygamber, bir kavini lânetledi mi, büyük küçük kimse kalmaz, hepsi helâk olup gider...)
Bakara sûresindeki şu âyet de bu nevi i’cazlardandır:
“Eğer kulumuza indirdiğimiz (kitab) dan şüphe içinde iseniz, haydi benzerinden bir sûre geliriniz..” —Eğer yapamazsanız (ki) asla yapamazsınız —” (799) âyetine kadar...
Kendilerine meydan okunmuştur. Lâkin onlar kendilerine yapılan teklifi yapamamışlardır ve yapamazlar da, yapamayacaklar da... Az evvelki âyet te dc görüldüğü gibi i’caz (âciz bırakma) keyfiyeti mevcuttur...
Dinleyicilerinin kalblerine korku ve dehşet saçması da Kur’ân-ı Ke rim’in i’caz keyfiyetindendir. Kur’ân-ı Kerim okunurken, ondakiolanına-
(797)İmam Beyhaki. Kelbi tarikiyle Ehu Salih'den, o da İhn Ahbas (ra.) vasıtasıyla gelen riv^ İmam Ahmcd b. Hanbcl (r.h.)'dcn ceyyid bir scnedle İhn Abbas (r.a.)'dan tahriç ettiğini;