estambul tours ve islam savasları99

estambul tours ve islam savasları99

 estambul toursbugün sizlere en güzel bilgileri yazan estambul tours diyorki Bu bağlamda Hz. Ali ve ehl-i beytle ilgili mesnedli ya da mes-oedsiz pek çok fikir geliştirilmiştir. Bunların hangilerinin gerçekten onunla bağlantılı, hangilerinin uydurma olduğunu bütünüyle tespit etmek zordur
® EbûTâlib Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, I, 51; Suhreverdî, Ömer b. Muhammed, Avârifu’l-Maârif, İhyâ’nın beşinci cildinde, Beyrut 1992, s. 81
Aslında Hz. Ali, sahabe içinde, dinin gereklilikleri ve Önce|, leri bakımından görüşlerine en çok
başvurulan ve itibar edilen olarak tanınmaktadır. Onun fıkhî konulardaki yetkinliği dahafarij bilinmekle birlikte, itikâdî/kelâmı yorumları ve tercihleri ile soı®. dan kavramsal ve kurumsal kimliğine kavuşan kelâmı belirledijiıj estambul tours de ileri sürmek imkân dâhilindedir.
Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet, süreç içinde geliştirdikleri kelâınijö-rüşlerini, en azından ilk şekli ile Hz. Ali’ye isnat etmişler, höylect hem onun yaklaşımını, iddialarının esasına yerleştirerek göriişit-rine geçerlilik kazandırmak istemişler, hem de sonraki dönemdeoı-taya çıkıp, bir yöntem olarak kelâmın dinî meşrûiyetini sorgula|aı görüşlerin yine dinî bakımdan geçersizliğini, dolaylı bir şekilde® olsa, ifade etmişlerdir.
Belli bir yöntem ekseninde gerçekleşen kelâm, imana konu iltt-lerin tanımları ve bu tanımların tahkiki ile ilişkili, dinî/aklîtercilerin söz ile ifadesi olarak anlaşılabilir.
Bu tanım ve içeriği özellikle Hz. Peygamber’den sonraki lümanların tutumları bakımından değerlendirilecek olursa,®®^ nularmı dinin genel yaklaşımı ile ele alan ve yorumlayan sahabe ile birlikte ortaya
gz. Ali de bu ilim ehli arasındadır. O, ortaya çıkan yeni sorun-! Ijfin önceden bilinmeyen çözümlerini oluştururken ve bu sorunlar ! |,3İckında dinin hükmünü belirlerken büyük ölçüde başarılıdır. Bu ; yılışmada Hz. Ali’nin, dinin furû’undan ziyade usûlüne yani itikada ilişkin yorumlarına yer verilecektir.
Tarihî kaynaklar, Hz. Ali’nin iman konuları hakkmdaki görüşlerini ve tartışmalarını bize nakletmektedir. Nitekim o, Allah’a mekân isnat eden yaklaşımı kelâmî sayılabilecek ifadelerle reddetmiş, Hz.
: pe)?amber döneminden itibaren Müslümanların zihnini meşgul eden kader problemini, kendisine yöneltilen soruların cevabı bağlamında ele almış ve probleme önerdiği çözümün temel eksenine işaret etmiş, Meşîet-i İlâhî ve insanın iradesi/sorumluluğu arasında dengeli bir ilişkinin zorunlu varlığını belirlemiş, va’d-vaîd konusuna belli feyde değinmiş, Muaviye ve taraftarlarının isyanını değerlendirirken iman-amel ayrımına imkân verecek nitelikte tespitler yapmıştır.
Hz. Ali’nin itikâdî nitelikli görüşleri, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet kelâmcıları tarafından kelâmın ilk örnekleri olarak kabul edilmiştir. ÖzeUikle Mu’tezile, onun insan iradesini vurgulayan kader açıklama-lannı konuya ilişkin mezhebi tercihini belirlerken önemli bir argüman olarak ele almıştır. Ayrıca Mu’tezile, Hz. Ali’nin oğlu Muham-med ibnu’l-Hanefiyye (ö. 81/700) ile ilk mu’tezilî imamların ilişkili olduğunu ileri sürerek, i’tizâlî fikrin Hz. Ali’den tevârüs edildiği iddiasını dile getirmiştir.^®®
Mu’tezile’nin az önce zikredilen iddiası bir yana el-Bağdâdî (ö. 429/1037), Hz. Ali’yi ilk Ehl-i Sünnet kelâmcısı olarak ilân etmiştir. Ona göre, Hz. Ali, Hâricîlerle va’d-vaîd konusunda, Kaderiyye ile de bder,kazâ, mesîet ve istitâa konularında tartışmıştır (münâzara).^®^ Kur’ân’da itikâdî nitelikli mücadele şeklinin var olduğunu, pey-jamberlerin de sürekli mücadele ettiğini dile getiren Gazzâlî (ö. 505/1111), sahabenin, yeri geldikçe dinin aslına ilişkin konularda mücadele yöntemini kullandığını ifade etmektedir.
Hz. Ali, bizzat kader tartışması yaptığı gibi, İbn Abbas’ı Hâricîlerle tartışmaya göndermiş, Hz. Haşan bir Kaderi ile tartışmış ve o Kaderî, Imder iddiasından vazgeçmiş, İbn Mes’ûd da iman konusunda bir
Zikri geçen tespitler ve İbn Mes’ûd ile Hz. Ali arasında var,j. fikrî yakınlık göz önüne alınırsa
kesimin kelâmî nitelikli tartışmalara erken sayılabilecek bir döı^
başlamış olduğu ortaya çıkmaktadır.^92
Yine Gazzâlî, İhyâ’da, Hz. Ali’nin bid’at ehli Ueilkınj^ cadele eden kişi olduğunu öne sürmektedir. Hz. Ali, I,, Abbas’ı Hâricîlere göndermiş ve onların kendinden ne istediğinis(f durtmuştur.793
Hâricîler, Hz. Ali’nin savaştığını ama esir ve ganimet alnıair ğmı dile getirmişlerdir. Bunun üzerine Hz. Ali, söz konusu durunî. kâfirlerle yapılan savaşlar için geçerli olduğunu ifade etmiş,‘CçjKj Savaşı’nda Aişe’yi esir etseydim ve o birinizin sehminedüşse\di,cj. riyeleriniz için helâl gördüğünüzü onun için de helâl görebilirmht niz? Hâlbuki kitabın nassı ile sabit olduğu üzere o sizin annenmiir: (Ahzab, 33/6) demiştir. Ve Hz. Ali’nin bu cevabı ile binlerce Hâıir, iddiasından vazgeçmiş, tekrar Hz. Ali’ye katılmıştır.
Gazzâlî’ye göre Hz. Ali’nin Hâricîlere karşı geliştirdiği taıüşiE şekli, sahabeden günümüze nakledilen ilk kelâmî nitelikli ömeli: Şiî-İmâmî kaynaklarda Hz. Ali’ye birçok konuda olduğu gibik çalışmanın ilgili olduğu konuda da pek fazla isnat yapılmış öttür. Ancak biz, konu hakkında daha ziyade Ehl-i Sünnet ve Muteıit kaynaklarında geçen tespitlere yer vereceğiz.
Hz. Ali’nin İlmî Kişiliği
Nehcu’l-Belâğa’yı şerh eden Mu’tezilî ilim adamı İbnEbil-Hai^ (ö. 656/1258), Hz. Ali’nin usûluddin (ilmu’l-ilâhî) başta olmakiitff neredeyse bütün dinî ilimlerin kurucusu olduğunu önesiirmellei' Tevhid, yani kelâm da Hz. Ali’nin sözlerinden iktibas edilmiş® dan nakledilmiş, onun tarafından başlatılmıştır. Dolamasıyla Hz. Ali’ye kadar gitmektedir.
791 El-Bağdâdî, 307. Ayrıca bk.z. el-Kâdî Abdulcebbâr, Ahmedel-HemedâoU®' Fadli’ li’tizâl ve Tabakâti’l-Mu’tezile ve Mubâyenetihim li Sâiri'l-Muhâlifınb^ i’tizâl veTabakâtu’l-Mu’tezile içinde. Tahkik; Fuâd
babası Muhammed İbnu’l-Hanefiyye’nin öğrencisi, Muhammed jy’l-Hanefiyye de babasının yani Hz. Ali’nin öğrencisidir.^^'*
Konu hakkındaki tespitlerini devam ettiren İbn Ebi’l-Hadîd,
^’arüerile Hz. Ali arasındaki ilgiyi de Mu’tezile üzerinden kurmaktadır. Bilindiği gibi Eş’arîler, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî’ye (ö. 324/935) uy-aıaktadır. El-Eş’arî, ise Mu’tezile’nin önemli şeyhlerinden Ebû Ali el-fabbâî’nin (ö. 303/915) öğrencisidir. Neticede Eş’arîler de Mu’tezile’nin Üstadına ve hocasına dayanmaktadır. O da Hz. Ali’dir.
İmâmiyye ve Zeydiyye’nin Hz. Ali’ye uyduğu zaten son derece
açık bir gerçektir.795
Bu tespitler, özellikle Eş’arîlere ilişkin yanı, onlar bakımından taraflıdır ve tartışılacak niteliktedir.
Ancak Hz. Ali’nin, Müslüman toplumda gelişen itikâdî/kelâmî kültüre ve daha önemlisi bir form olarak kelâma en başta katkı yapan şahıs olduğuna işaret etmesi nedeniyle önemlidir. İbn Ebi’l-Hadîd’in kelâmı kültürü estambul tours insanlara Mu’tezile’nin öğrettiğini ve bu kültürün de Hz. Ali tarafından kendilerine öğretildiğini iddia etmesi, kelâmın ve kendi kelâmlarının dinen meşrûiyetini ve geçerliliğim sağlama kaygısı ile birlikte değerlendirilmelidir.
Hz. Ali, sahabe içerisinde, dinin teorik ve pratik kültürüne iliş-bilgi anlamına gelen fıkhı en iyi bilen kimsedir. O, ilim ve ma-fdin imamıdır. Hatta pek çok kişi Hz. Peygamber’den sonra Hz. ^nin bütün ilimlerin başı olduğunu dile getirmektedir. Hemen ne-bütün mezhep ve fırkalar, ilk zamanlardan itibaren iddiala-Hz, Ali’ye isnat etmişlerdir.
Peygamber’in, Hz. Ali için şöyle dua ettiği bilinmektedir: ^.^^ll^h^onu dinde fakîb kıl ve ona te’vili öğret.”
Mesrûk (ö. 63/683), sahabenin ilminin altı kişide toplanj, dile getirmiştir. Bu altı kişi, Hz. Ali, Abdullah b. Mesud u* Ömer, Zeyd b. Sâbit, Ebu’d-Derdâ, Ubey b. Ka’b’dır.
Sözü edilen altı kişinin ilmi de Hz. Ali ve Abdullah b. Mesûıj’ıij toplanmıştır.79s
Saîd b. Museyyeb’den nakledildiğine göre, insanlar içerisinde|j | b. Ebî Talib dışında biri ‘bana sorun’ dememiştir. Yine Hz, Ali,çeı, İ resindekilere, “Beni kaybetmeden önce bana sorun, arş dışında uj | sorulursa bilgi veririm!” demiştir. Hz. Ali’nin katli Muaviye’yeula^ tığı zaman o, ‘Ebû Talib’in oğlunun ölümüyle fıkıh ve ilim gitti'dt. miş, kardeşi Utbe, ‘bu dediğini Şam ehli duymasın’ diye karşılılar, rince, kardeşini ‘git başımdan’ diye azarlamıştır.^’’
Kendinden önceki üç halife dâhil sahabeden pek çok kimse fillıi [ konularda Hz. Ali’nin bilgisine başvurmuş ve ona danışmıştır.*" | Onun İlmî kabiliyeti ve sahabe içerisindeki farklı konumu, özel- ^ likle Kur’ân ile ilişkili tespitlerinde kendini göstermektedir. Hz.M, | çevresindekilere, “Allah’ın kitabı hakkında benden bilgi alın. AM'ı i yemin ederim ki, ben her bir ayetin gece mi, gündüz mü nazil ol-1 ğunu bilirim!” demiştir.®®^
İbn Abbas’tan rivayet edildiği üzere:
“Hz. Ali, onu Hâricîlerle tartışmaya göndermiş, git onlarla Ijı-; tış ama onlara karşı Kur’ân’dan delil getirme çünkü Kurançeşİ ; anlamlara uygun gelecek ifadeler barındırır (zûvucûh), onlarakaı? i Sünnet’ten delil getir!” demiştir.
Başka bir rivayette ise İbn Abbas, Hz. Ali’nin bu ifadelerinela!-; şılık, “Ey müminlerin emiri, ben Allah’ın kitabını onlardan daha» bilirim, nitekim Kur’ân bizim evlerimize inmiştir.” deyince Hı.Ak “Haklısın, ancak Kur’ân, çeşitli anlamlara muhtemeldir, söylersin, onlar başka bir şey söylerler. Onlarla sünnetler üzerinfe tartış, bu takdirde kaçacak yer bulamazlar,” demiştir. Nitekim
798Hamid Cami,1/106-107.
799İbn Ruveys, el-Beyânu’l-Celî fî Efdaliyyeti Mevlâ’l-Müminîn, DâruVSM' Beyrut 1995/1415, 100.
800el-Askerî, Necmeddin Ca’fer b. Muhammed, Ali ve’l-Hulefâ, 1-11, Dânız-k
Ijbas, onlara karşı Sünnet’ten delil getirmiş ve Haricîlerin elinde ' i bir delil kalmamıştır.”
.j [(onusundaki tercihleri onun ne ölçüde güçlü İlmî bir bakışı ol-Jgunu göstermektedir.
Ali’nin İtikâdî Yaklaşımları gir fakîh olarak Hz. Ali, yaşadığı dönemde ortaya çıkan birçok (ı[;lıî sorunu çözmüştür. Elbette dönemin karakteristiği ve toplumun jjjgyacı gereği Hz. Ali’ye getirilen sorunlar daha ziyade amelî konu-Ijjla ilişkiliydi. Ancak Hz. Ali, sınırlı sayıda itikâdî nitelikli sorularla da karşılaşmıştır. Bu soruların açık cevapları naslarda yer almamaktadır. Hz. Ali ilgili soruları dinin genel ilkeleri ekseninde ele almış ve cevaplandırmıştır.
Allah’ın ‘nerede ve nasıl (eyniyet ve keyfiyet)’ olduğu sorularıyla karşılaşan Hz. Ali, bu türden soruların Allah için farz edilemeyeceği Ki-abmı vermek suretiyle kelâmî sayılabilecek bir tavır sergilemiştir.®°3 0, Allah’ın zâtına ilişkin olmak üzere insanların en çok merak ettiği ve cevaplamaya güç yetiremeyeceği iki temel soru ile karşı karşıya kalınca, soruların niteliği ve aklî geçerliliği üzerine konuşmuş, “Eyne/nerede’yi belirleyip yaratanın (eyyene’leyne) nerede olduğu ve keyfe/nasıl’ı belirleyip yaratanın nasıl olduğu sorulamayacaktır.” demiştir.®'’'»
Hz. Ali’nin ilgili yaklaşımı, konuya ilişkin olarak kelâmın sonraki dönemde aklî/felsefî kültürle ulaştığı çözümü büyük ölçüde içermektedir. Nitekim hareket, sükûn, gitme (zehâb), gelme (mecî’), «kânda bulunma, bir araya gelme (içtimâ’), bölünme/parçalanma (iftirâk), yakınlık (kurb), mesafe bakımından uzaklık (bu’d min •^nki’l-mesâfe), birleşme (ittisâl), estambul tours ayrılma (infisâl), hacim, cirm, %,sûret, hayyiz,
Tenzih konusunda Hz. Ali’ye isnat edilen haberlerine kelâmcılar için büyük ölçüde ufuk açıcı olduğu ifade Bu, hem Ehl-i Sünnet kelâmı, hem de Mu’tezile bakımındaeu' ledir. Onun ötesinde Hz. Ali’nin Allah’ın zâtı ve sıfatlarına^' kin tespitleri, kelâmı niteliği son derece belirgin ve akli^^ dan geçerli tespitlerdir. Allah’ın nasıl ve nerede olduğu sonı||" karşısında tenzihi ve soyutlamayı içeren bir cevap vermesi, zihninin esasen kelâmı nitelikli düşünmeye yatkın hatta alışıldı duğunu göstermektedir.
Dönemindeki insanların çoğu, teşbihi ve teesimi çağrıştıran [j, çok nas nedeniyle teşbih ve teesim eksenli düşünürken ya da dataj, yade bu naslarm anlaşılması konusunda veya bu türden naslariue. rinde konuşulmasını yasaklamak isterken,®'^ Hz. Ali, kavranmasın anlaşılması en zor konuda muhatabının düzeyini de önemli ölçiüf hesaba katarak, yine sahip olduğu kavramsal dünyanın smırlılıpj rağmen, bir anlamda kendi terminolojisini oluşturmuş ve tenzihi nitelikli açıklamalar yapmıştır.^*^
Hz. Ali, Allah’ın kıdemi ve arşın yaratılması konusunda son derece ilgi çekici fikirler öne sürmektedir. İbn Abbasin ifadesine göre, Hz. Ömer, Ka’bu’l-Ahbar’a Tevrat’ı ezbere bilip bilmediğini sormuş, Ka’b da çoğunu ezbere bildiğini söylemişti. Bu arada mecliste bulunan biri, “Ey mü’minlerin emiri, ona, arşını yaratmadan önce Allah’ın nerede olduğunu ve arşının üzerindebuhn-duğu suyu neden yarattığını sor!” demiş, Hz. Ömer de bunu Kaba sormuş, Ka’b ise, “Tevrat’ta Allah’ın arşın yaratılmasından öm kadîm olduğu ve havada duran Beyt-i Mukaddesin taşıüzerindt bulunduğu, arşı yaratmak istediği zaman bir kere tükürdüğüm bundan büyük denizlerin oluştuğu, o arada altındaki taşınbiı ı kısmından arşım yarattığı, geri kalan kısmı ise Mescid-iHaram» ayrıldığı yazılıdır.” demiş.
Orada bulunan Hz. Ali de Ka’b’m cevaplarından sonra Allaü't»-zim etti, ayağa kalktı, elbisesini düzeltip gitmek isterken, Hz. O®0' Hz. Ali’ye döndü ve “Meseleyi bize anlat büyük âlim, \ diyorsun? Seni
..genin ashabın hata yaptı ve Allah’ın kitabını tahrip edip, O’na pjjaetti- Sana yazıklar olsun, iddia ettiğin taş Allah’ın celâlim nasıl |.jpsas'nve O’nun azametine nasıl güç yetirsin. Zikrettiğin havanın ^,„ın (aktâr) bulunmamaktadır. Şayet taş ve hava, Allah ile birlikte (jadîın olsaydı, her ikisi için de kıdem söz konusu olurdu. Hâlbuki jjljh mekândan münezzehtir. Allah, mülhid ve cahillerin nitelediği değildir. Allah vardı ve zihinlerin kavraması mümkün olmaya-(îlc şekilde mekân yoktu.”
estambul tours yazdı..