guia de estambul ve varlık ve hiclik37 sizlere en güzel bilgilri yazan guia de estambul diyorki Böylece, başkasının özgürlüğü durumuma sınırlar getirir, ama benim sınırları duyumsamam, ancak kendisi olduğum bu başkası-için-varlıgı geri aldığımda ve seçtiğim amaçlar ışığında ona bir anlam verdiğimde mümkündür. Ve ^jbjitebu kabul edimi bile yabancılaşır, kendi dışarısına sahiptir, ve kendi dı-^tı-varlıgımı dışarısı olarak bu edimle duyumsayabilirim.Bu durumda, konuşulan dil, sınırlarımı oluşturanlar konusunda beni bilgilendirdiğinde, varlığımın nesnel sınırlarını Yahudi, Aryen, çirkin, güzel, kral, memur, dokunulmaz, vb. olarak nasıl duyumsanm? Bunu, başkasının güzelliği-rıi,çirkinliğini, ırkını görüsel olarak kavradığım tarzda yapamam, bunu, şu ya da bu imkâna doğru atılımda bulunma(nm) konuşlandırıcı-olmayan bilincini taşıdığım tarzda da yapamam. Ama bunun nedeni, söz konusu nesnel özellikle-nn zorunlulukla soyut olmaları değildir: bunların bazıları soyul, bazıları da de-jildir. Güzelliğimi ya da çirkinliğimi ya da hatlanmm anlamsızlığını, tüm so-mutlaşmalanyla kavrayan başkasıdır ve başkasının konuştuğu dilin bana gösterdiği de bu somutlaşmadır; ben boşlukta bu somutlaşmaya doğru uzanırım. Şu halde hiçbir şekilde bir soyutlama olmayan, ama bazıları soyul olmakla birlikte tamamı mutlak bir somutluk olan bir yapılar bütünü söz konusudur ve bu bütün bana sadece ilke olarak benden kaçan şey gibi görünür. Bu, gerçekten de,
Dİduğum şeydir; oysa kitabımızın İkinci Kısmı’nm başında, kendi-içinin bir şey olmasının mümkün olmadığına işaret etmiştik. Kendim-için, öğretmen ya da garson olmam güzel ya da çirkin, Yahudi ya da Aryen, espritüel, kaba ya da kibar olmamdan daha belirleyici değildir. Bu özelliklere/arh edilmez olanlar [\rxt-alisâbles]* adını vereceğiz. Bunları imgeseller ile karıştırmaktan kaçınmak gerekir. Söz konusu olan tastamam gerçek varoluşlardır, ama bu özellikleri gerçekten taşıyan kişiler bu özellikler değildirler, bu özellikler olan ben de bunları la-sarlayamam; örneğin, bana kaba olduğum söylendiğinde, kabalığın doğasını ço-Sn kez görü yoluyla başkalarında kavramışımdır; böylece “kaba” sözcüğünü kendi kişiliğime uygulayabilirim. Ama bu sözcüğün imlemini kendi kişiliğime ^layamam. Burada sadece gerçekleştirilecek bir bağlantının gösterilmesi söz ^sudur (ama bu ancak kabalığın içselleştirilmesi ve öznelleştirilmesi, ya da hüalisable" kelimesi Fransızcada hem “fark edilemez” hem
kişmin nesneleşiirilmesiyle olabilir, her iki işlem de ele alman sız çöküşüne yol açar). Nitekim sonsuza kadar, birtakım gerçekleşil çevriliyiz. Bu fark edilmezlerden bazılarını, rahatsız edici namevcucliyeıl, şiddetle hissederiz, insan uzun bir sürgünden dönüşte, “/ çekten farkına varamadığım [röaliserl derin bir düş lonklığı içinde Nesneler oradadır ve tanıdık şeyler olarak görünürler, ama ben, Paris’in ması için zorunlu olan bir yokluktan, salt hiçlikten başka bir şey değilim jy' larım, yakınlarım, “Nihayet! işte döndün, Paris’tesin!” dediklerinde, dilmiş bir toprağın imgesini sunarlar. Ama bu vaadedilmiş lo tümüyle yasaklanmıştır. Ve insanların çoğu, belli durumlarda, başkalanvei», dileri için “çifte standart” uygulama suçlamasını hak ediyorlarsa, kalarında kınadıkları bir kabahati işlediklerini hissettiklerinde, “Buaynıjey,^ ğil” deme eğiliminde iseler, bunun nedeni, gerçekten de “bunun aynışçyolji;. masıdır”. Nitekim eylemlerden biri ahlaki değerlendirmenin verili öteki, doğrulanmasını bizatihi kendi varoluşu içinde taşıyan salt aşblıb çünkü varlığı seçiştir. Eylemin failini, sonuçları kıyaslamak suretiyle herilat}, min de kesinlikle birbirinin aynı “dışsallığa” sahip olduklan konusunda îj: edebiliriz, ama en aşırı iyi niyeti bile bu özdeşliği fark etmesine imkân venK;. çektir. Vicdanda yaşanan karışıklıkların büyük bir bölümü, özellikle defe, ni gerçekten hor görememenin, kendini suçlu olarak düşünememenin, benim, günah işledim”, vb. şeklinde dile getirilen imlemler ile dummungıp anlamda yakalanışı arasında durmadan bir aynlık hissetmenin umutsuzlu|Bİ!î radan kaynaklanır. Kısacası, “vicdan azabfndan, yani kendini yargılamşiiı belleyen kendini aldatma bilincinden, yani başkasının bakış açısmı ûstkniE ten kaynaklanan bütün içdaralmaları buradan gelir.
Ama birtakım tikel/ark edilmez türlerin başkalarına nispetle dahaçaşofl rünmesi,/psikolojik betimlemelerin konusu olması, bizi fark edilmezlennsok sayısı konusunda köreltmemelidir, çünkü fark edilmezler durumun teısiniK sil ederler.
Bununla birlikte, bu fark edilmezler yalnızca fark edilmez olarak bizesi maz; nitekim fark edilmez vasfına sahip olmaları için, bunlan gerçekl#' hedefleyen bazı projeler ışığında açığa çıkmaları gerekir.
^^il^ezler, bu kabullenici projeyle bağlılaşım halinde, "jarh edilecek olanlar" ola-açığa çıkarlar. Gerçekten, kabullenme edimi ilk önce benim temel projemin ^fspektifinde gerçekleşir: “çirkinlik”, “sakatlık”, “ırk”, vb. imlemlerine yalnızca ^(jilgin bir biçimde maruz kalmam, tersine, bu özellikleri -basit imlem kimligiy-[f^ancakkendi amaçlarım ışığında kavrayabilirim. Bu, -terimleri tümüyle tersime çevinnek koşuluyla— belli bir ırka mensup olmanın, gururdan kaynaklanan l)ir tepkiyi ya da bir aşağılık duygusunu belirlemesinin mümkün olduğu söylendiğinde dile getirilen şeydir. Aslında ırk, sakatlık, çirkinlik, ancak benim aşağılık duygusuna ya da gurura ilişkin kendi seçimimin sınırları içinde ortaya çıka-lıilir"; başka türlü söyleyecek olursak, bunlar ancak benim özgürlüğümün ka-andırdığı bir imlemle ortaya çıkabilirler; bu da, bir kez daha, başkası için olduk-Idiı ve ancak ben onları seçersem benim için olabildikleri anlamına gelir. Özgürlüğümün, kendimi seçmeksizin olamayacağımı bildiren yasası, bizatihi burada uygulanır: ben ne isem o olmayı başkası için seçmem, ama başkası için olduğumu kendim için olmaya çalışabilmem için kendimi ancak başkasına göründü-gûmce seçmem gerekir, yani seçici bir kabullenme edimiyle seçmem gerekir. Bir Yahudi, sonradan utanç ya da gurur duymak için önce Yahudi değildir; Yahudi olmasının gururu, utancı ya da kayıtsızlığıdır ki, ona Yahudi-olmayı gösterecek-lir: bu Yahudi-olma hali onu kabullenmenin özgür biçimi dışında hiçbir şeydir. Ancak şu var ki, başkalan-için-varlığımı üstlenmenin sonsuz sayıda tarzına sahip olmama rağmen, onu üstlenmemem söz konusu olamaz'- burada, daha yukan-k olgusallık olarak tanımladığımız özgürlüğe mahkumiyetle karşılaşıyoruz; ben ne olduğum (başkası için) şey karşısında tümüyle çekimser kalabilirim -çünkü reddetmek çekimser kalmak değildir, bir kez daha üstlenmektir- ne de edilgin bir şekilde ona maruz kalabilirim (bu da, bir anlamda aynı kapıya çıkar); öfkenin, nefretin, gururun, utancın, tiksintiyle reddetmenin ya da sevinçli hak talebinin içinde, ne isem o olmayı seçmem gerekir.
Böylece kendi-için, fark edilmezleri, “fark edilecek-olan-fark edilmezler” olarak keşfeder. Ama onlar bu yüzden sınır olma vasıflarını kaybetmezler; tam tersine, nesnel ve dışsal sınırlar olarak, kendi-içinin içselleştireceği şeyler gibi su-trarlar kendilerini. Şu halde açıkça mecbuıi [obligatoire] bir özelliğe sahiptirler, ^ffçekten de, kendisi olduğum özgür projenin hareketi içinde “kullanılacak olarak keşfedilen bir alet söz konusu değildir. Fark edilmez, burada, hem 'İha da benim amaçlarımın bambaşka bir seçimi içinde.
durumuma önceden verili sınır olarak (çünkü ben başkası için öyleyjj|^j layısıyla kendisine varlık kazandırmamı beklemeksizin varolan olara]^, ancak onu üstleneceğim özgür proje içinde ve bü projeyle varolabilengi rünür — elbette, kabullenme edimi, fark edilmezi, gerçekleştirilmezi le]* ** benim için gerçekleştirmeyi hedefleyen bütün davranışlann sentetik mesidir. Aynı zamanda da gerçekleştirilmez kimliğiyle verildiğinden çekleştirmek için yapabileceğim bütün girişimlerin ötesinde ortaya çıkjf ^ için benim angaje olmamı gerektiren, bir yandan da yalnızca bu angajı^j^^ İl ve onu gerçekleştirmeye yönelik her türlü girişimin ötesinde kendilig
numlanan bir a priori gerçekleştirilmez, tam da bir emperatijten başka