guia de estambul ve varlık ve hiclik333 sizlere en güzel yazıları yazan guia de estambul diyorki melerini seçerim. Böylece şeylerin tanıklık ettikleri tersliği, uyuşmama*^^' koşullarından biri olarak özgürlüğüm öntaslaklaştırır ve şu ya dabubıl^ ''" nel olarak tersliğin özgürce kendisine doğru atılımda bulunulan bir rinde kendi bireysel terslik, uygunsuzluk katsayısını gösterebilir.
Ama durumdan söz ettiğimiz her seferde olduğu gibi, betimlenen mun da bir tersi vardır ve bu olgu üzerinde durmak gerekir: özgürlük genej^ rak tersliği, uyuşmamayı öntaslaklaştırsa da, bunu, kendindenin belirsizce(j,j da oluşuna karşı bir tür yaptmm gibi gerçekleştirir. Hiç şüphesiz, ters düşme gürlük aracılığıyla şeylere gelir, ama özgürlük kendi olgusallığını “farksızlaşı bir-kendindenin-ortasmda-olmak” şeklinde olarak aydınlattığı ölçüde şeylere lir. Şeyler, özgürlüğe ters düşenler olarak verilirler, yani onları şeyler kılan u mi kazandıran özgürlüktür; ama bunu, kayıtsız olacak bizatihi veriyi ûstlenf yani farksız, kayıtsız bir kendindenin ortasına sürülmüşlüğünün ötesine geç için bu sürgünü üstlenerek yapar. Zaten karşı yönden, üstlenilen olumsal ve ilk olanın ve bütün ötekilerin taşıyıcısı olan imlemi, “farksızlığın, kayıtsızlığı tasındaki sürgün”ü ancak kendi-içinin özgür kabullenme edimi içinde ve bu aracılığıyla taşıyabilir. Gerçekten de, durumun en basit yapısı böyledir; bu burada olanca açıklığıyla ortaya çıkar: verinin amaçlarına doğru bizatihi öı geçilmesiyledir ki özgürlük, veriyi buradaki bu-veri olarak -daha önce, ne daki, ne şuradaki, ne de burası vardı- vareder ve böylece gösterilen veriheı bir biçimde oluşturulmuş değildir, ham varolandır, ötesine geçilmek için û ir. Ama özgürlük buradaki bu verinin ötesine geçilmesi olurken, aynızamaı cendini verinin buradaki-bu ötesine geçilişi olarak seçer. Özgürlük, herha ^erinin herhangi bir şekilde ötesine geçilmesi değildir; ham veriyi üstlenir nlamını kazandırırken aynı anda da kendini seçmiştir: amacı tam da km eriyi değiştirmektir, bununla birlikte veri, seçilen amaç ışığında buradaki ibi görünür. Böylece özgürlüğün belirişi bir amacın bir veri içinde kristal e bir verinin bir amaç ışığında keşfedilmesidir; bu iki yapı eşzamanlı! lazdır. Gerçekten de, daha ileride, seçilen amaçların evrensel değerlenni laliz yoluyla ortaya çıktıklannı göreceğiz; her seçim, somut bir veriye geı amut bir değişikliği seçmektir. Her durum somuttur.
ylece şeyıcıii.bizimle uyuşmama durumunu ve genel ola-
zilgüçlülüklerini seçilen amaç aydınlatır. Ne var ki amaç yalnızca kendini ızlıgın ortasında bırakılan olarak üstlenen bir kendi-için açısından vardır. ,ullenme edimi aracılığıyla kendi-için bu olumsal ve ham bırakılmışlığa, emden başkaca yeni bir şey getirmez; bundan böyle bir bırakılmışlığı var ,u bırakılmışlığın durum olarak keşfedilmesini sağlar, ıhımızın ikinci Kısmı’nm Dördüncü Bölümü’nde, kendindeyi dünyaya ge-;yin kendi-içinin belirişi öldüğünü gördük; daha da genel bir biçimde, çin, kendindeyi, yani şeyleri, “vareden” hiçlikti. Aynı zamanda, kendinde n nitelikleriyle birlikte, hiçbir bozulma ya da ekleme olmaksızın orada, el olduğunu da gördük. Sadece, bizatihi belirişimizle yarattığımız çeşitli : fasıllarıyla ondan ayrılmış durumdaydık: dünya, mekân ve zaman, gizil-ıkler. Özellikle de, birtakım mevcudiyetlerle (bü bardak, bu mürekkep 1, bu masa, vb.) çevrelenmiş öldüğümüz halde, bü mevcüdiyeilerin bu le kavranamaz olduklarını, çünkü bize kendilerinden verecekleri şey her sa olsun bunu ancak bir davranışın ya da kendisine doğru atılımda bu-umuz bir edimin ucunda, yani gelecekte verdiklerini görmüştük. Şimdi, bu halinin anlamını kavrayabiliyoruz: bizi özgürlüğümüz dışında şeyler-ran hiçbir şey yoktur; şeylerin olanca kayıtsızlık, öngörûlmezlik ve uyuş-1 varolmasını sağlayan ve bizi kaçınılmaz bir biçimde şeylerden ayıran ktür, çünkü şeyler hiçleyiş fonunda belirirler ve birbirlerine bağlıymış gi-çıkarlar. Böylece, özgürlüğümün projesi şeylere hiçbir şey eklemez; şey-i tam da bir uyuşmazlık ve kullanılabilirlik katsayısıyla donatılmış ger-i var kılar; bu şeylerin deneyim içinde keşfedilmelerini, yani bir zaman-na süreci boyunca dünya fonundan yükselmelerini sağlar. Nihayet öz-)U şeylerin, salgıladığım ve kendisi olduğum bizatihi hiçlik aracılığıyla ayn, bağımsız, erimdışı görünmelerini sağlar. Özgürlük özgür olmaya i öldüğü, yani kendini özgürlük olarak seçemediği içindir ki şeyler, ya-lûğün kendisinin de olumsallık olarak içinde yer aldığı bir olumsallık ju vardır. Bu olumsallığı kabullenme edimiyle ve bunun ötesine geçilir ki, aynı zamanda hem bir seçim, hem de şeylerin durum halindeki bir iabilir; etrafın öngörülmezliği ve uyuşmazlığı aracılığıyla kendini bir du-le getiren de özgürlüğün olumsallığı ile kendindenin olumsallığıdır, ledenledir ki ben ancak bir durumda özgür olurum.
hip olabildiği bir dünyaya kendimi angaje olmuş bulmaktır. Ve bu aym^ da, esasen anlamla donatılmış bu dünyanın ortasında, benimki olan.atnabaı^!" nim tarafımdan da verilmeyen, kendimi “esasen ona sahip olan” gibi keşfe bir anlamlılıkla uğraşacak olmaktır. Dolayısıyla başkasının da “olduğu” bir yada kökensel ve olumsal olarak varolma olgusunun “dummumuz” açısıncİ3„|, anlam taşıyabileceğini sorduğumuzda, böylece formülleştirilen sorun beninjj^ mut durumumu oluşturmak üzere devreye giren üç gerçeklik katmanını aniij,( bir biçimde incelememizi gerektirir; esasen imleyici olan aletler (gar, tren lanfç, si, sanat eseri, seferberlik duyurusu), esasen benimki olarak keşfettiğim iuku (milliyetim, ırkım, fizik görünüşüm) ve nihayet bu imlemlerin gönderdiğian( merkezi olarak başkası.
Gerçekten de, imlemleri sadece kendi amaçlarım ışığında keşfedileceğimlıiı dünyaya ait olsaydım her şey fazlasıyla kolay olurdu. Nitekim kendimle ilgilisi, çimimin sınırları içinde şeyleri kullanılabilir araçlar ya da araç bileşimleri halin, de düzenlerdim; dağı üstesinden gelinmesi zor bir engel ya da ovaya uzananht bakış açısı, vb. kılan bu seçim olurdu; bu dağın kendinde hangi imleme sahip olabileceği sorunu gündeme gelmezdi, çünkü bu imlemleri kendinde gerçeğevera benim. Eğer kapısı penceresi bulunmayan bir monad olsaydım ve herhan^lıiı biçimde, yalnızca daha başka monadların da var ya da mümkün olduğunum her birinin gördüğüm şeylere yeni imlemler kazandırdığını bilseydim, bu soniTı daha da çok basitleşirdi. Filozofların çoğu kez gözden geçirmekle yelindikletihıı iurumda, başka imlemleri de mümkün olarak kabul etmek benim içinyeiettt 'e sonuçta, bilinçler çokluğuna tekabül eden imlemler çokluğu, benim yön® '.en sadece kendimle ilgili bir başka seçim yapmamın ucunun her zaman açık ot ilmesine denk gelir. Ne var ki bu monadcı anlayışın gizli bir tekbencilik banı irdiğim gördük, çünkü bu yaklaşım, tam da benim gerçeğe atfedebileceğiıni! mler çokluğu ile her biri ben olmayan bir bilince gönderen imleyici sistem
... neneyim alanında bu monadcı be-yetersiz kalır; gerçekten de, “benim” dünyamda mümkün olan imlem-gundan daha başka şeyler de vardır; kendilerini bana, benim tarafım-ışıgına çıkartılmayanlar gibi veren nesnel imlemler vardır. İmlemlerin :lmesine vesile olan ben, kendimi esasen imleyen bir dünyada angaje ol-ırum ve bu dünya benim getirip koymadığım birtakım imlemleri bana )megin, bir kentte yaşarken keşfettiğim ve benim seçimimden bağım-nlemlerin sayılamayacak niceliğini düşünelim: sokaklar, evler, mağaza--ay ve otobüsler, işaret levhaları, uyarıcı gürültüler, radyodan yayılan ). Elbette, yalnızken, ham ve öngörülmez varolanı, örneğin, bu kayayı r ve sonuç olarak bir kayayı, onun dışında hiçbir şeyi değil, sadece bu-varolanı var kılmış olmakla yetiniyordum. Ama ona, en azından, “tır-gereken”, “kaçınmak gereken”, “seyretmek gereken”, vb. imlemini ka--dum. Saptığım bir sokakta bir ev keşfettiğimde, bu yalnızca dünya »a çıkardığım ham bir varolan değildir, yalnızca şu ya da bu tarzda ni-r “buradaki”nin (var) almaşım sağlamam; böylece açığa çıkan nesneli bana direnir ve benden bağımsız kalır: binanın konut olduğunu ya keti’nin bürolarım barındırdığını, ya da hapishane olduğunu, vb. keş-mlem burada olumsaldır, benim seçimimden bağımsızdır, kendinde-li gerçekliğiyle aynı belirsizlik içinde ortaya çıkar: kendini şey yapar ve lin niteliğinden farksızdır. Bunun gibi, şeylerin terslik katsayısını daha mazdan önce keşfederim; bir sürü işaret beni uyarır: “Tehlikeli viraj,
”, “Dikkat! Okul”, “Ölüm tehlikesi”, “Yüz metre sonra kasis”, vb. Ama ;r, bir yandan şeylerin içine derinlemesine bir biçimde kazınmış olsa-ir yandan şeylerin belirsiz nesnelliğine -en azından görünüşte- katline de beni doğrudan ilgilendiren birtakım davranış biçimlerinin işa-r. Caddeyi işaretli noktadan geçeceğim, satın alanlara verilen bir kul-/uzunda çalışma şekli ayrıntılarıyla gösterilen/alanca aleti satın almak ı mağazaya gireceğim, daha sonra bu aleti, diyelim ki bir dolmakale-koşullar uyarınca şu ya da bu formu doldurmak için kullanacağım, ürlüğüme getirilen sıkı sınırlamalarla karşılaşmayacak mıyım? Başka-lan sağlanan işaretleri noktası noktasına izlemezsem, kendimi orada iğim, sokağı şaşıracak, trenimi kaçıracağım, vb. Zaten bu işaretler de r buyruk kipindedir: “Buradan giriniz”,
yun eğerim, benim şeyler üzerinde yarattığım terslik katsayısına, bunl^
mam insani bir ters düşme katsayısı eklerler. Ayrıca, bu düzenlemeye^
eğersem, ona bağımlı olurum: bana sağladıkları yararlar kuruyabilir; bir■ gaşa durumunda, bir savaş durumunda ve benim bu işte hiçbir dahlim ob zın en zorunlu ihtiyaç maddeleri kıtlaşıverırler. Yoksullaşınm, projelerimin sında engellenirim, amaçlarımı gerçekleştirmek için gereken şeyden yoht lirim. Ve özellikle de kullanma kılavuzlarının, göstergelerin, buyruklann,) ların, işaret levhalanmn herhangi bir kişi olarak bana seslendiklerine işaret itaat ettiğim, işaret edilen hattın içinde yer aldığım ölçüde, herhangi bir i gerçekliğinin hedeflerine boyun eğer ve bu hedefleri herhangi bir tekniklegı leştiririm: dolayısıyla kendi varlığım içinde değişime uğranm, çünkü ben ğim amaçlanm ve onlan gerçekleştiren tekniklerim; herhangi bir amaçla hangi bir teknikle, herhangi bir insan-gerçekliği. Aynı zamanda dünyada yalnızca kullandığım teknikler içinde göründüğü için, dünyanın kendisi t ğişime uğrar. Bu dünyayı, mesafelerini katetmek için kullandığım araçlar sikletle, otomobille ya da trenle kesin bir bağlılaşım içindeki çehresiyle, yaı kese sunduğu çehresiyle keşfederim. Buradan çıkan besbelli sonuç da, özgü mün dört bir yönden benden kaçtığıdır sanki: kendiliğindenliğimin özgü mi çevresinde imleyen bir dünya düzeni olarak durum yoktur, bana dayaüi hal vardır. Şimdi de bunu incelemek gerekiyor.
Yaşanan bir dünyaya aidiyetimin bir olgu değeri taşıdığından şüphe edi Gerçekten de, bu aidiyet, başkalarının dünya üzerindeki mevcudiyetinin 1 sel olgusuna, daha önce gördüğümüz üzere kendi-içinin ontolojik yapısın karsanması mümkün olmayan olguya gönderir. Ve bu olgu, olgusallığımız! leşmesini daha da derinleştirmekten başka bir şey yapmaz ve bununla biri olgusallık kendi-içinin olumsallığının zorunluluğunu dile getiren olarak olgusalhğımızdan da kaynaklanmaz; daha çok, şöyle söylemek gerekir: keı fiilen vardır, yani onun varoluşu ne bir yasa uyarınca yaratılmış bir gerçek de bir özgür seçime indirgenebilir; bu “olgusallığın” fiili özellikleri arasını ne kendisinden çıkarsanabilen, ne kendisini kanıtlayabilen, ama sadece “görünmeye bırakan” özellikleri arasında bir tanesi vardır ki, bunu başka mevcudiyeti-altında-dünya-içinde-varoluş diye adlandırıyoruz. Bu olgu ( nin herhangi bir tarzda etkili olmak üzere özgürlüğüm tarafından yineleur
mal etme teknikleri düzeyinde, başkasının varoluşunun bizatihi olgusun-ötûrü tekniklerin kolektif mülkiyeti olgusu ortaya çıkar. Şu halde olgusallık " düzeyde, yalnızca kolektif ve esasen oluşturulmuş teknikler aracılığıyla kendi-bana gösteren bir dünyada görünmemden ötürü dile gelir ve bu tekniklerin he-jjli bana dünyayı, anlamı benim dışımda tanımlanan bir veçhesiyle kavratmak-ıf Benim topluluklara, insan türüne, ulusal topluluğa, meslek ve aile grubuna ai-jiyeiimi bu teknikler belirleyecektir. Hattâ şunun da altını çizmek gerekir: başka-j.için-varlıgım dışında -daha ileride bundan söz edeceğiz- bu topluluklara olgu jûrflii aidiyetimi varetmemin tek olumlu tarzı, onlardan kaynaklanan teknikleri liizenli olarak kullanmamdır. Gerçekten de, insan türüne aidiyet son derece basit son derece genel tekniklerin kullanılmasıyla tanımlanır: yürümeyi bilmek, alnacı bilmek, algılanan nesnelerin görece büyüklüğünü, girinti ve çıkıntılannı ta-ııinlamayı bilmek, konuşmayı bilmek, genel olarak doğruyu yanlıştan ayırmayı lilraek, vb. Ama bu teknikleri biz bu soyut ve evrensel formda sahiplenmeyiz: :onuşmayı bilmek, genel olarak sözcükleri anlamayı ve adlandırmayı bilmek de-jldir, belli bir dili konuşmayı bilmek ve bu yoldan insanlığa aidiyetini ulusal topuluk düzeyinde göstermektir. Zaten, bir dili konuşabilmek, akademik sözlük ve ramerlerin tanımladıklan biçimiyle bu dilin soyut ve salt bir bilgisine sahip ol-lak değildir: taşraya, mesleğe, aileye özgü bozulmalar ve ayıklamalar boyunca o ili kendinin yapmaktır. Nitekim dilin gerçekliğinin [realite] konuşulan dil ve ko-plan dilin gerçekliğinin de lehçe, argo, şive, vb. olması anlamında, insanlığa diyetimizin gerçekliğinin milliyetimiz [nationalite] ve milliyetimizin gerçekliğinin :aileye,dine, mesleğe, vb. aidiyetimiz olduğunu söylemek mümkündür. Ve bu-
