guia de estambul ve islam bilgilerimiz

 guia de estambul


guia de estambul ve islam bilgilerimiz sizlere yine ben ve guia de estambul diyoruzki Hanefîler küçükleri ve akıl hasl^ılığı olanları zekâtla mükellef tutmazlarl^g onlar bu durumdaki kişilere ait yerlerden öşür alarak’^^'' bu hususta, genel zei^j türlerinde buluğ ve akıllı olma şartı aramayan öteki mezheplerle birleşirler. Hanîfe bu açıdan öşürde kısmen devlet vergisi niteliği görür.
Arılar kovan olarak hayvanlar zekâtına tabi değillerdir. Onların ürünleri olan bala gelince bu konuda iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Hanefî ve Hanbe-İtler balda öşür ve diğer bir ifadeyle 1/10 nisbetinde zekât olduğunu savundular Ebû Hanîfe balın zekâtını sadece öşür toprakları için düşünmüştür. İmam Mâ!;^ ve Şâfiiye gelince onlar bal konusunda gelen hadisleri sağlıklı bulmaz ve diğer yandan da balı süte kıyas ederek onda zekât ön görmezler^^®.
Kovanlarda değil de dağlarda kendi tabiî yuveılarından ele edilen bala gelince Ebû Yûsuf (Ö.182 h) bunlarda zekât olmadığını yazar. Bu hanefî fakıhin yazdığına göre; Töı/vâlisi, halîfe Hz. Ömer’e; halkın, Peı^gamber (s.a) döneminde ödedikleri balın öşrünü kendisine ödemedikleri halde yine de vâdilerinin korunmaya alınmasını istediklerini, yazıp ondan cevap ister. Ömer cevabî yazısında, Pey gambere ödediklerini sana öderlerse uâdilerini koruluk îlan et, aksi halde etme’ der. Ebû Yûsuf Peygamber döneminde her 10 kırbada 1 kırba zekât ödendip ve Ömer (r.)’in de cevabında bunu yazdığını kaydeder*^. Önemli bir yeri olan Tâif vâdisinin Peı^gamber tarafından, tabiatına dokunulmaız bir koruluk (: hımâ) olarak îlan edilmiş olduğunu burada belirtmeliyiz. Ebû Yûsuf'un hemen ardından
197Vehbe Zuhaylî, II, 802, 805
198Bu görüşler için bak. Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî, II, 809
199Ebû Yûsuf, el-Harâc. 76
ZEKATA TABİ MALLAR Ve GÜNCEL ILMUHAL MESELELERİ
Ebû Ubeyd (Ö.224 h) de kitabında balın zekâtı olduğuna ilişkin Peygamber’den gelen bazı hadislere de yer vererek benzer şeyleri yazar. Onun yazdığına göre Ömer bal için nispet olarak; oveı/vâdilerden elde edilenden 1/10, dağlardan elde edilenden de 1/20 zekât istemektedir^™’. Bilindiği gibi o bölgede vâdiler bu açıdan dağlardan daha verimlidirler ve burada, verim için sulamaya gerek olan ve olmayan mahsullere bir kıyeıs yapıldığı görülür. Bu arada şunu da belirtelim ki Tâifte olduğu gibi, Hz. Pe^gamber’ir), Yemen halkına da, arı sahiplerinden 1/10 zekât alınacağı yönünde bir yazısından söz edilir^'”.
Atlarda olduğu gibi balda da zekât olmadığı görüşünde olan İmam Şafiî ancak insanlar kendi istek ve gönülleriyle bu ve diğer zekâta tabi olmayan malları için zekât ödemek istediklerinde bunun idarece kabul edileceği ve onun zekât yerlerine harcanacağını da söyler. O, Hz, Ömer’in baldan eüdığı zekâtı da farz değil bu çerçevede değerlendirirken şu bilgileri de verir: Hz. Peygamber (s.a) zamanından beri, kendi bölgesinde zekat memurluğu/müdürlüğü yapan Sa'id fa. Ebî Zübâb (r.) kabilesi halkından Ömer zekât ister ve onlara; “Baltn zekâtını verin; çünkü zekâtı verilmeyen bir meyve/mahsulde hayır olmaz”, çağrısı yapar ev bunun nisbetini de 1/10 olarak açıklar. Topladığı bu zekâtı Ömer'e getiren Sa 'îd durumu açıklar ve bu ondan kabul edilip satılmak suretiyle paraya çevrilerek Zekât hazînesine konulur. Emevî halîfesi Ömer fa. Abdulazîz’in bal ve atlardan zekât almadığını da kaydeden Şâfiî bunu. Peygamber zamanında olmayan, Sa’d’in kendi rey’ ve halkın da bir teberru olarak ödedikleri şey olarak görür
Günümüzde fennî arıcılığın, eskiye göre bazı girdileri söz konusu olduğundan; balda zekât bulunduğu, görüşüne uymak isteyen üreticiler, ziraî kesimde olduğu gibi, bu masrafları göz önünde bulundurabilirler; Bu tür masraflar söz konusu ise onlar 1/10’i 1/20’e indirebilir veya masrafları düştükten sonra geriye kalan sâfi üretimden 1/10 (%10) yahut para olarak bunun değerini verirler.
Balda nisap: Bunun da yaklaşık 30 kg. olduğu anlaşılmakta ve bundan aşağı olan bir üretimde zekât bulunmamaktadır^”. Üretici değil de bal ticareti yapanlara gelince onlar elbet ticaret malları zekâtına tabi olurlar.
200Ebû 'Ubeyd, 496-498
201M. Hamidüllah, el- Vcsdılcu's-Siyâs/yye, 217, ra. 106/h
202Şafiî, el-Umm, II, 52
203Hesap ölçü birimi rıt’lın Bağdadî olanına göre çıkarılmıştır, bak. Vehbe Zuhaylî, II, 809
IV- MÂDEN OCAKLARI, GÖMÜLER (: RİKÂZ) Vc ZÎNETLERDE ZEKÂT
A- MADEN OCAKLARI ZEKATI 1- Zekâta Tâbi Mâdenler Ve Zekât Nisbeti
“Ey inananlar! İnfakı kazandıklarınızın helal ve temiz olanlarından ve bir^^ sizin için ilerden çıkardıklarımızdan yapın”^®^,
ifadesiyle gelen âyet, genel kazancı olduğu gibi yerden çıkanlar olarak da hem ziraî mahsuller ve hem de mâdenler için zekât öngörmektedir. Allah yerden çeşitli bitkiler çıkardığı gibi orada kimi dışarda yüzeyde ve kimi de derinlerde çeşitli mâdenler de yaratmıştır. Bazı fiiller vardır ki insan yaptığı halde onh Allah’a nispet edilmişlerdir. Burada da derindeki mâdenler insanlar tarafındar çıkarılacağı halde fiil O’na nispet edilmiştir. Biz Hz. Peygamber döneminde bazı mâden oceıklarından zekât/vergi alındığını biliyoruz^®^.
İslâm hukukçuları (fukaha) zekâta tâbi mâden cinsleri ve mâden oca.kh ! rından alınaceık zekât nisbeti konusunda farklı görüşlere varmışlardır. Mâceri i (Ö.450 h) burada nisbete ilişkin üç ayrı görüş ortaya çıktığını belirtip onlanşöyie i tesbit eder; a- Elde mevcut altın ve gümüşte olduğu gibi 1/40 zekât alınır b-Yerden çıkan gömü ve tarihî eserler (: rikâz) de olduğu gibi 1/5 alınır, c- Bds edilme külfet ve masrafı çoksa 1/40, az ise 1/5 zekât alınır^®^. Şimdi biz bunlar mezheplere göre ayrıntısıyla ele alacağız.
a. Hanefîler: Onlara göre; Katı olup da eritilebilen ve bir kalıba dökükt-len her çeşit mâden zekâta tabidir. Bunlar, altın, gümüş, bakır, demir, kurşunu benzerleridir. Katı olup da eritme işlemi ile erimeyen ; kireç, alçı, sürme ve zem ve benzeri mâdenler zekâta tâbi olmazlar, ve gene yâkut, zümrüt, feyrûzec -
204Bakara, 2/267
205bak. Ahmed, Müsned, V, 430; Ebû 'Ubeyd, 338; İbn Zenccveyh, el-Emvâl, v. 125/a; Kâsâni; Makrîzî, İmtâ', IV, v. 1150 a/b
206Mâverdî, 115
akik gibi taşlar da bu çeşide girdiklerinden zekâl dışıdıtlaı Aslı |,ış ( insinden olanlarda zekât olmadığı görüşüne tutunanlar; "tn^ta hutmıs (l/h) {johtur" anla çındaki bir hadise dayanırlar^®’.
-Sıvı veya başlangıçta sıuı durumda olan mâdenler: /ı(l, neti {[kT rol) ve tuz bu sınıfta sayılmışlardır. Cıvaya gelince lihû Yûsuf ıtn onu da bu simt içinde görmesine karşılık Ebû Hanîfe ve /mam Muhammed islisno olarak cıva-(jan zekât almamışlardır^®*. Cıva aslında katı halde olup d.ımılılarak elde ("dilen bir mâdendir.
Sıvı türden mândenlerin zekât dışı bırakılmaları onların mülkiyet durumlarıyla da ilgili görülüyor. Şahsî mülkiyete konu olanlar; katı olup da eriyebilen ve bir kalıba dökülebilenlerdir. Mezhepler arası farklar olmakla bı^rabcr zekât konusu olanların bu tür mâdenlerden olduğu yönünde daha fazla bir birlik varıdır. Bunun yanında toprakta sıvı halde bulunan mâdenler fıkıhtaki genel kanıya göre herkesin ortak mülkü olup şahsî mülkiyete konu olmazlar^®''. Bununla beraber Hanbelîler’in bunlardan da zekât aldığı görülür. Bunların devletçe işletmeye verilmesine de olumlu bakılmam ıştır. Hazine mülkiyeti altında olan ve işletmesi bizzat devlete ait bulunan mâdenler elbet zekata konu olmazlar; çünkü Devlet zekât ile mükellef değildir.
Hanefîler; mâdenin külfetli elde edilişi veya cevheri çok yüksek ve saf (: nüdret) olup bu yönden tasfiyeye ihtiyaç göstermeden külfetsiz ya da az külfetli oluşuna bakmadan ocaklardan 1/5 zekât alırlar. Onlar bu görüşlerine uygun olarak, yerden çıkan gömü ve tarihî eserler (: rikâz) den alınan zekâtta olduğu gibi, mâden ocakları zekâtı için de 1/5 anlamına gelen "humus” tâbirini kullanmışlar; mâdenleri define (rikâz) kavramı içinde değerlendirmişlerdir. Hadise göre definelerde zekât nisbeti de 1/5’dir^'®. Ancak Hanefîler ocaklardan bu nispette zekât alırlarken onlar kişilerin elinde bulunan altın ve gümüşten diğerleri gibi 1/40 alırlar.
-Diğer mezhepler’e gelince onlar, zekâta tâbi gördükleri mâdenlerden, tasfiyeye ihtiyaç göstermeyen ve bu yönden masrafsız, saf ve cevheri çok yüksek haldeki mâdenler (: nüdret) istisna edilirse diğer mâdenler için 1/40 zekât öngörürler ve bunlar mâden ocakları zekâtı için de doğrudan "zekât” tâbirini kullanırlar.
207bak. Molla Hüsrev, (tere. Ankaravî), I, 121; Mevkufâtî. I, 151-152
208Serahsi, Mebsût, 213, 216; Kasânî. II, 67; Mevkufâtî, I, 152; el-Cezirî, I, 612-
209Bu onuda geniş bilgi ve kaynaklan için bak. C. Yeniçeri, Islâm İktisadının Esasları, 72-75, 78-80, 90
21Buhaıi, Zekât, 67..guia de estambul sundular..