guia de estambul ve islam bilgilerim88

 guia de estambul


guia de estambul ve islam bilgilerim88 sizlere en güzel yazılarını yazan guia de estambul diyorki 2 dana zekât vardır. (Bundan sonra her 30’da 1 düve/tosun veTıer 40 çj bir dana hesabiyle hareket edileceği de söylenir ki bunların ilk toplar^4-40 = 70’dir). 70’de bir yaşını bitirmiş 1 dana ile bir de üç yaşına basm sığır, 80’de 2 düve veya tosun ve 90’da 3 dana verilir. 100’ de 1 düve ile dana verilir. IlO’da; bir 30 ve iki de 40 bulunduğundan bunlara göre hi edilir. 120’de ise üç 40 olduğu gibi dört de 30 vardır ki kişi hesabını bunl istediğine göre yapabilir ve bu böyle devam edip gider**’
c. Devede nisap ve nispet: Devede nisap 5’dir ve 24’e kadar olaı samaklarda zekât olarak belli sayılarda koyun-keçi verilir, 25’den sonra ise yaşlarda develer verilmeye başlanır.
5-9 = 1 davar (koyun veya keçi), 10’dan itibaren her 5 devede 1 verilir. 25-35 iki yaşında 1 deve, 36-45 üç yaşında 1 deve, 46-60 dört yaşıt deve, 61-75 beş yaşında 1 deve, 76-90 üç yaşında 2 deve, 91-120 beş ya 2 deve. Bundan sonra Hanefîlere göre söylersek ilâve olarak tekrar baştal saba göre ödemeler söz konusu olur.^^®
b- At Sürülerinde Zekât
Atlar ResûlüUah devrinde zekâta tabi tutulmadılar. Daha sonra Ör devrinde atlardan belli bir vergi alınması onların da zekâta tâbi olup olrra' lan konusunda fakıhler arasında tartışmaya yol açmıştır; Hz. Ömer in zekât mı, öteki türden bir vergi mi yoksa mükellefin kendi gönlüyle verdığ hükmünde bir şey midir? İşte tartışmanın esasını bu noktalar oluşturmuş Hanîfe, genel anlayıştan ayrı düşmüştürOna göre; otlaklarda besle sürülerinden her at için 1 dinar zekât alınır. Onun bu görüşüne yer ven Yûsuf ve gene hanefîlerdeki bu iki farklı görüşe yer veren Ebû Ubeyd (ö
İlmuhal kitaplarında sığırlann, yaşlarına göre kullanılan isimleri ile onlann Türk dilindeki 1 birbirini tutmadığından bu, karışıklığa yol açacaktır. Türkçe’de onların yaş devrelerine gı adlan ise şöyledir: Buzağı; Yeni doğmuş ve henüz sütten kesilmemiş yavru. Dana; Sütt buzağılıktan çıkmış olan bir yaşına kadar olan sığır. Düue; Bir yaşını geçmiş iki yaşına b sığırdır ki onun bu yaştaki erkeğine de tosun denir. Buna göre mesela üç yaşındaki biı düve veya tosun denilebilir, fakat ona dana veya buzağı denilemez.
Bu nisap, nisbetler ve teferruat için bak. Mergînânî, 1, 97-99; Mehmed Zihni, 743-748; İlmuhal, 340; Mavsılî, el-İhtiyâr, (tere. C. Yeniçeri), 54-56 129 bak. Yûsuf el-Kardavî, I. 222 vd. (Beyrut, 1409
bu ikisi eserlerinde burada karşı görüşün bir delili olarak Hz. Peygamber'den: “Ümmetim için at/ann zekâtından vazgeçtim", anlamında bir hadis de kayde-derler'^®. Atlarda zekât olmadığı yönünde hadis kaynaklarında başka ifadelerle gelen hadisler de bulunmaktadır'^'. Şafiî ve Hanbeliler Ömer’in atlardan aldığını farz bir zekât değil sadece bir teberru olarak görürler. Şam diyarından bazıları bu halîfeye muracât edip at sürüleri için zekât ödemek istediklerini bildirirler; Ömer, kendisinden önce böyle bir zekât alınmadığını ileriye sürerek konuyu istişare eder; Hanbelîlerden İbn Kudame'mn kaydettiğine göre bu mecliste Hz. Ali; Alınması ve böylece de bir âdetin başlamasının güzel olacağını, söyler, ancak A/i (r.) burada bir farz oluştan söz etmez. Bu eserdeki anlatıma göre; zekât -kurbanda olduğu gibi- dört ayaklı ve çift tırnaklı hayvanlar (: behâim) den alınır, tek toynaklılardan alınmaz. İmam Şafiî de eserinde; balda olduğu gibi atlarda da zekât olmadığını, söyler. O, hüküm böyle olmakla beraber, sahipleri kendi istekleriyle böyle bir ödeme de bulunmak istediklerinde bunun kabul edilip zekâtın sarf yerlerine konulacağını da belirtir. Şafiî'ye göre burada at sürülerinden zekât ödeme isteği Şamlılardan gelmiş ve Ömer de bunu kabul edip almıştır; Zekâta tâbi olmayan diğer mallardan da bu şekilde zekât ödemek isteyen olursa bu geri çevrilmez, ancak onlar mecbur değillerdir, imam Şafiî burada şu bilgileri de vermektedir; Halîfe Ömer; Peygamber (s.a) zamanından beri, kendi bölgesinde zekât görevlisi olarak bulunan Sa'îd b. Ebî Zübâb (r.) adında birinin, sırf kendi reyi ile bal mahsulünden topladığı (1/10 nisbetinde) zekâh gene bir teberru olarak almıştır: Saîd, kabilesi halkından bu zekâtı isterken; “Balın zekâtını verin; çünkü zekâtı verilmeyen bir meyve/mahsulde hayır yoktur” der ve nisbeti de 1/10 olarak açıklar'-^. Merkeplerin ise zekâtı söz konusu olmamıştır.
At haraları: Elbet onların sattıkları hayvanlardan sağlanan gelirler, yıl sonu itibariyle elde kalan miktar üzerinden bir zekâta tabi olurlar. “Ticareti yapılan her şey cinsine bakılmaksızın ticaret malları zekâtına tabi olduğundan” ticaret için alınıp satılan hayvanlar da. hayvanlar zekâtına değil ticaret malları zekâtına tabi olmaktadırlar. Bu durumda at ve merkep ticareti yapan ticaret malı zekâtını ödeyecektir ki ilk mâliye ile ilgili hadis ve haberleri derleyenlerden
130Ebû Yûsuf, el-Harâc, 83, Ebû Ubeyd, 467- 470, ra. 1356 vd.
131Müslim, Zekât, 8; Tirmizî, Zekât. 8; Nesâî, Zekât. 12
132İbn Kudâme, el-Mugni, II, 389-390; Şafiî, el-Uwm, II, 52 (Beyrut, 1413 h/1993)
biri olan Ebû 'Ube\^d de bu konuda mezheplerin görüş birliği içinde ih nnı kaydeder^^. Nitekim hadisçi Tırmizî (Ö.279 h) fakıhlerin; kırlarda otla ^ atlarda, onlar ticaret malı değillerse zekât olmadığı yönünde bir görüşe sair' olduklarını kaydeder^^. '
3-Su Hayvanlan Ve Madensilerde Zekât
Mezheplerde ortak görüş olarak deniz hayvanı balıklar ki buna elbet di. ğer tüm sularda yaşayanlar da dahildir, hayvanlar zekâtına tâbi tutulmamıştır Ancak, inci, mercan ve amber gibi denizden çıkan ürünlerde zekât olup olma dığı yönünde sahabe döneminden başlayan farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu konuda Hanefi mezhebinde de iki ayrı görüş vardır; Onlardan Hz. Ömer’iı uygulamasını esas alanlar balık cinsinin dışında kalan bu gibi deniz mâden ve ürünlerinde humus {; 1/5) nispetinde zekât olduğunu savunurlarken EbûHanife ve gene bu mezhep dışından İbn Ebî Le\;lâ zekât bakımından bunları balık hükmünde görürler^^. Bazı Sahabe’nm bu tür deniz mahsullerinde zekât olmadığı görüşüne karşın daha sonra gelen Tâbiûn’dan bazı kişilerin bu konuda farklı bir görüşe yöneldikleri görülmektedir. Halîfe Ömer b. Abdulazîz de inci ve mercaı türü deniz ürünlerinden, onların değeri altın-gümüşteki nisap miktanna ulaşınca 1/5 zekât almıştır^^^. Daha sonra ortaya çıkan günümüzdeki sünger avcılığını da bu iki görüşten birine göre hükümlendirmek gerekecektir.
Balık ve inci üretme tesislerinde zekât: Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı üzere deniz, göl ve nehirlerde balık avlayanlar ve balık üretme tesisleri işletenler ancak gelirleri üzerinden zekât öderler. Burada zekât, gelirden borçlar düşülüp yı/ sonu Itibariı^le elde kalan miktar üzerinden 1/40 nisbetinde ödenir. Denizin diğer ürünlerinde ve buna bağlı olarak inci üretme tarlalarında zekat olmadığı görüşü benimsendiğinde de zekât ödemesi bu şekilde olud^’.
133Ebû 'Ubeyd, 469-470, ra. 1368, 1373-74; İlgili kaide ve değişik misaller için bak. Ö. men, Büyük İslâm İlmuhali, 343
134Tırmizî, Zekât, 8
135Ebû Yûsuf, 75
136bak. Ebû 'Ubeyd, el-Emuâl. 355-356, ra. 884 vd.
137Deniz mâdenleri ve zekat durumları hakkında geniş bilgi için bak. C. Yeniçeri, İslâm Esaslan, 91-93
1-Genel Olarak Ticarî Mallar Zekâtı Ve Zekât Ödemede Es^j Alınacak Fiat
Ticareti yapılan her çeşit mal ticaret meılıdır. Ticari malların zekâtı onlant getirisinden değil bizzat kerrdi toplam değerleri üzerinden ödenir. Ticarî mal zel^âj bakımından bir nevi para mesabesindedir. Mâden olarak altın ve gümüş de biz. zat para gibidirler. Ticari mal ve para varlıklan için N'ısab altın ölçü alındığıni 20 miskal (: —85 gr) altın, gümüş ölçü cdındığında ise 200 dirhem (: —595 gümüş miktarıdır ve nispetleri de 1 40 {: ^^2 5) dir. Bu miktarlann altında para ve mallarda zekât yoktur. Gümüş, değer ölçüsü olma niteliğini yitirdici-'d onun, ticarî malların değer olarak nisabını tesbitte kullanılmameısı uyg’an z\ Belki o bu yönde ikinci bir seçenek diarak çc^ fakir ve açlık yzışayan tep' -için bir ölçü olabilir. Zek-ât bizzat malın kendisinden verilebildiği gibi bede :; aynı değerde başka bir mal veya para olarzık da verilebilir. Bir ticaret rr,?d j içinde başka bir ticaret rnalma veya para ticaret malına dönüştürülse sene f-da zekâttan muaf olamazlar.
a.Ticaret mallarının nisap ve zekâtı hangi flattan hesapla;
Ticaret mallannın nisap ve zekâtı alış veya mal oluş fıatlavı ı \ yoksa sene sc^ınunda mahallindeki piyasa fiatlan üzerinden mi hesaplar nir? Burada; 1- f/ern nmp tespiti ve hem de ödemede olış fiatım esas a. 2- Malların sene vjnundaki zekât tahakkuk zamanında ueya ödeme s daki piyasa delerlerini esas alanlar, olmak üzere fakıhler ikiye ayrılmış Ruşd'ün eserinden r/^etıdığimize göre. Ebû Hanîfe, Şafiî,
Seurî, Euzaî ve diğer bazlarının oluşturduğu curnhûr (büyük çoğunluk) malıı sene sonundaki (zekât ayı içindeki) para olarak piyasa değerini esas almışlaı buna karşılık öteki zümre de nisabın hesaplanmasında ve ödemede malın alı fiatını esas alıp sonradan kazandığı değere itibar etmemişlerdid^^. İlmuhaller de elbet bu iki görüşten biri yansıyacaktır’'*^ ki burada cumhurun görüşünde isabet olduğu açıktır. Bu yönde burada zekât ödemede piyasa da geçerli olaı paranın esas alınıp az rağbet görenlerle ödemenin yapılmaması gerektiği d( vurgulanır*'*^ ki bu aslında âyette belirtilen, kötü (kalitesiz) nün verilmemesi yö nündeki genel bir uyarının da gereğidir. Âyette; maldan en âdi ve düşük olanıı verilmemesi uyarısının yanı sıra*'*^ hadiste de; en iyisi değil onun aşağısında/orti olandan zekât istenir*'*^. Bu ilkelerden hareket edersek burada hesabın, kişiniı malına istediği en iyi fiata veya piyasanın en yüksek fiatına göre değil ortalami piyasa fıatı yahut dindeki kolaylaştırma ilkesinden hareketle ortalama kolayct satılabilir fıat üzerinden çıkarılmasının uygun olacağı kanaatındayım. Toptanc da kendi piyasasında buna göre davranır. Belki yeni alınmış mallar için; alış fiat ve diğer masraflarıyla oluşan mâliyet fiatı esas alınabilir, fakat Fıkıhta âdil piyast fiatının esas olduğu unutulmamalıdır. Üretici, toptancı ve perakendeci herke: kendi piyasa fiatını esas almalıdır.
b.Başlangıçta ticaret niyeti için almmamış mallann zekâtı:
Ticaret için olmayan veya başlangıçta bu niyetle edinilmemiş mallarc zekât yoktur. Malın ticaret niyetiyle elde tutuluyor olması yahut alım sırasını bu niyetin bulunması; bu niyetle satın alınması onun ticaret malı niteliğini \ anması için gerekli görülmüştür*'*^. Satın alındıktan sonraki bir zamanda ti^ ■ete niyet etmekle veya başlangıçta kendisi için alıp; ilerde kâr bulunca satar jibi bir niyet taşımakla o mal ticaret malı konumunu kazanmaz. Bunu şöyle fade edebiliriz;
Başlangıçta ticaret niyetiyle satın alıntnainış bir mal ilerde satılmak üzere lansa bu, ticaret malı sayılmaz.
42İbn Ruşd el-Kurtubî, Bidâvetu’l- müctehid, II, 34-35 (Lübnân 1997 m)
43Ö. N. Bilmen eserinde çoğunluğun görüşünü yansıtmıştır. Bak. Büıjük İslâm İlmuhali, 343; tin esas alınması için ayrıca bak. Mehmed Zihni, 737
«4 bak. Şafiî, II, 64 46 Bakara, 2/267..guia de estambul sundu..