guia de estambul ve islam bilgilerim34

 guia de estambul


guia de estambul ve islam bilgilerim34 sizlere en güzel yazıları yazan guia de estambul elinden gelen gayreti yaptı ve guia de estambul diyorki kararı alsa artık bu, zekât gereken bir ticaret malı olmaktan çıkar, der. Hüküt^ böyle olmakla beraber Şâfiî burada, ona ait zekâtı ödemenin güzel olacağ,^j belirtmekten de kendini alamaz^'*®. Daha önce geçtiği gibi alıp satma niyeti^, le alınmış hayvanlar da hayvanlar zekâtına değil ticarî mallar zekâtına tâbi ol, maktadırlar^'*^; Çünkü; “Ticareti yapılan her nesne, cinsine bakılmaksızın ticareı malları zekâtına tâbi olur”. Zînetlerde zekât öngörmeyen mesela imam Şâfiî dg bu kaideden hareketle ticaret için olduğunda, hayvanları olduğu gibi, onları da ticaret malları zekâtına dahil eder ki*®° bu konuda aslında mezhepler arasında genel ortak bir kabul vardır.
c.Ticaret için olan ve olmayan mülk ve arsaların zekâtı:
Arsalara gelince zekâtla ilgili çalışmalarıyla da tanınan çağımız fakıhlerin-den Yûsuf Kardauî bu konuda şunları yazar;
“Ticaretinden kâr sağlamak için alınan arsalar ticaret malları cinsine tâbidir'er ki Cumhur (çoğunluk) un görüşüşü böyledir. Mâliki İmamlar ise buna mu-haliftirler: Onlara göre bunlar ancak satıldıklarında zekâta tâbi olurlar. Bazı durumlarda İmam Mâlik’in görüşü tercih edilebilir; Kişi malını satmak ister de aldığı fiattan müşteri bulamaz ue onu ancak çok ucuza satabilecekse bu durumda İ. Mâlik’e göre fetva uerilebilir”^^h
Şüphesiz burada diğer türden mülkler için de aynı görüşler söz konusu olur. İmam Şâfiî; alıp satarak ticaretini yapma gayesiyle değil de gelir getirmeleri için alınan mcülarda, ev ve hamamlarda zekât olmadığını söyler; Onların bu gelirleri yıl sonu itibariyle elde kalan miktar üzerinden ödenir. Ancak ticaret için olduklarında zekat kendilerinden ödenir*®^. Malî hadis ve görüşleri toplayan ilk dönem müelliflerinden İbn Zenceveyh (Ö.247 h)’in, eserinde, ticaret için (ali]
148Şâfiî, 11,65
149bak. Mehmed Zihnî. Nîmet-i İslâm. 737-738; Ö. Bilmen, İlmuhal, 344; Şâfiîler için bak Şâf' Umm, 11, 66
150Şâfiî, 11, 66
151Yûsuf Kardavî, Çağdaş Meselelere Fetuâlar, 373 (trc. Veysel Bulut, İstanbul 1996)
152Şâfiî, 11, 63
ZEKÂTA TÂBİ MALLAR Ve GÜNCEL İLMUHAL MESELELERİ
satma niyetiyle) alınan evlerde zekât olduğuna ilişkin Mekhûl’dan bir görüş kaydettiğini de gene burada belirtmeliyiz*^^.
İşletme amacı taşımayan ve sadece tekelci bir niyetle arsaların belli ellerde toplanmasına gelince bu, karaborsacılığı yasaklayan amaç ve maslahat ilkesinden hareketle belli tedbirlerle önlenebilir.
Mal edinmede dindeki israf yasağı çiğnenmiş olsa bile ticaret için olmayan mallar zekâta tâbi olmazlar. Buradaki sorumluluğun hesabı daha farklı olur. Ancak bu gibiler bu fazla malları sebebiyle kurban ve fitre mükellefi olabilirler.
2- Gümrük Malları Zekâtı
Dışardan getirilen malların zekâtı, eğer Devletçe toplanıyorsa sene geçmesi beklenmeden, gümrükte alınabilir. Hanelilerden Kâsânî (Ö.587 h) Hz. Ömer (r.)’in uygulamalarına dayanarak; Gümrüklerde müslümanlardan %2,5 nispetinde gümrük vergisi alınıp onun bu malların zekâtı sayılacağını, ayrıca c yıl için o mallardan dolayı 2. kez zekât ödenmeyeceğini kaydeder. O burad; Hanefî anlayışı olarak, müslümanlardan alınan bu nisbet gümrük vergisinir zekât olması dolayısıyla da zekât yerlerine harcanacağını, ancak gayri müsliı unsulardan alınanların devlet hazînesine gireceğini de söyler^^. Malî hadis, h ber ve görüşleri toplayan ilk dönem müelliflerinden fakıh Ebû Ubeyd (Ö.224 sahabeden Enes b. Mâlik (r.) ve ilk dönemlerin önde gelen simalarından Has el-Basrî, İbrahim en-Nehâ 7, Şa’bî ve çoklarının gümrüklerde ödenen vergile zekâta sayılacağı görüşünde olduklarını ve buna karşılık itibar edilmeyecek azınlığın da farklı görüşü olduğunu kaydeder. Onun kendisi de burada çoç luktan yana tavır koyar^“. Müslümanın İslam gümrüklerinde ödediği gür vergisinin o malların zekâtına sayılabileceği görüşü İlmuhallere de geçmişi Bu durumda bir müslüman hangi İslâm ülkesine mal götürmüşse orada öd bu vergi (rusûm) o yıl için o malın zekâtı sayılacaktır.
153İbn Zenceveyh, el- Emuâl, 111, 968
154Kâsânî, 1,455
155Ebû Ubeyd, el-Emuâl, 568-569, ra. 1822-1829
İSUVM’IN DAYANIŞMA -
3- Satın Alınıp Henüz Teslim Alınmamış Ve Satılamayaı^
Ticari Malların Zekât Durumları
Teslim alınmamış mallarda alıcının tam mülkiyeti bulunduğunu düşü.
diği halde bir türlü satılamayan binalara ve diğer türden ticarî mallara geij^ onlar hakkında genel görüş zekâta tabi oldukları yönündedir. Ancak burada gibi malların zekâtının durdurulacağı yönünde bir görüş daha bulunmaktajj Buna göre zekât ilerde satış yapılabilen sene için ödenmekte ve ara zamanlar, zekâtını ödemek gerekmemektedir. Ben şahsen aynî (bizzat mal olarak) de de para olarak zekât verilmesi söz konusu olduğunda günümüzde bu göt^ uyulabileceği düşüncesindeyim. Eğer ticarî bir malın aynî (bizzat kendisi olara zekâtı verilebiliyorsa bu durumda dondurmaya gerek kalmaz. Fakat bu da kaç yıl için düşünülebilir ve yıllarca satılamayan için artık aynî olarak da on zekâtı durdumlabilmelidir. Aksi halde kişi zekat sebebiyle bu malını tümü kaybedebilir. Eğer kişinin ticarette dönen pek çok kalem malı varsa burada naatımca satılamayanların da zekâtını vermek uygun olur ki zaten çoğj; görüş bir ayırım yapmamaktadır. Bir mal sıcak paraya değil de gene bir ba mala dönüşebiliyorsa bunlar satılamayan mallardan sayılamazlar.
Satılamayan mallar konusunda İmam Mâlik (Ö.179 h)'in görüşü b: tutabilir: Ona göre; satışa sunulup da senesi içinde satılamayan ve bu yu; paraya dönüştürülemez durumda olan bir malın zekâtı yoktur. Ancak bir satılabilmişse bu sefer zekât hepsi üzerinden hesap edilir. Ticaretinin wtr durduğu (kesat durumundaki) bir malın, satılıncaya kadar zekâtı yoktur son hükümle ilgili aynı mezhepten İbn Rüşd (Ö.595 h)‘ün vcizdıklan da farklı değildir; Bu konumdaki mallar için, üzerinden yıllar geçse de. satı rında yeni kazanılmış mal/para gibi bir tek zekât ödenir''^' ’'. Ebû Ubeyt Md/ik’in; Bir tacirin elinde yıllarca bekleyen mala ilişkin olarak; Onun satı^
157bak. Bilmen, İlmuhal, 333
158Y. Kardavî, Zekât, 1, 130; Mehmed. Zihni. Nimet'i İslâm, 731, dip ra. 35
159bak Sahnûn. el-Mudeuvene. II, 376-377
160Ibn Rüşd, Mukaddlmâl-i İbn Rüşd, Vlll, 2790. 2798 (nşr. H. Demerdâş Muhammed, B İl 1999)
İbn Rüşd burada satılmayıp elde tutulan anlamında”ihtikâr” tâbirini kullanır ki bunu, o tınıdan da anlaşılacağı üzere, bilinen ihtikâr olarak anlamamak gerekir.
ZILKÂTA I ABİ MAU AK Ve GÜNCEL İLMUHAL MESELELERİ
satış parası üzerinden ödenecek olan bir tek zekât olduğu, görüşüne yer verir. Mâlik burada, yıllarca alınamayan alacak zekâtının, ancak alındığında ödenecek olan bir tek zekat olacağı, görüşünü de dile getirerek bir bakıma ticaret mallarını da buna kıyas yapar. Bu konuda ondan önce İbn Abbâs (r.)’ın da benzer görüşte olduğu görülür.'^'
B- PARA Ve MAAŞLARDA ZEKÂT
1- Altın, Gümüş Ve Diğer Paraların Zekâtı(*)
Altın ve gümüş, para şeklinde basılmış olsun, külçe halinde bulunsunlar bunlar bizzat mâden olarak zekâta tabidirler ve zekât nisbetleri de. ağırlık olarak nisabı tuttuklarında, ticaret mallarında olduğu gibi, 1/40’dir. Para olarak basıldıklarında bu madenlerin, çok az da olsa artı bir itibari değer kazanacaktan da unutulmamalıdır. Bu durum, onlardan yapılan ziynet eşyalarında ise çok fazla olur. Ziynetlerde, nisabı ağırlığa göre hesaplama hâriç, ödemede ağırlığın mı yoksa onun üzerinde kazandıkları değerin mi esas alınacağı içtihadı görüş ayrılıklarına yol açmıştır^^^. Bu mâdenlerde nisap; altında 20 mıskal (—85 gr.) altındır -ki bu bir para birimi olarak dinar diye de geçer- gümüşte ise bu 20C dirhem (—595 gr.) dir. Kâğıt para da olsalar tedavüldeki diğer para cinsleri de bı miktarlardaki altın veya gümüşün değerine ulaşınca onlardan da zekât gereki Hz. Pei/gamber devrindeki eşya fiatları karşılaştırılırsa, o dönemde, her şey’ değer ölçüsü olan altın ve gümüşün zekâta tâbi ilk dilimleri arasında ortalan bir denkliğin bulunduğu görülür. Zamanla İktisadî şartlar değişmiş 200 dirht gümüş = 20 miskal altın dengesi, altının lehine bozulmuştur'^. Günümüz dünyanın çok fakir bölgeleri hâriç diğer yerler için artık gümüş, para ve tk mal varlıkları için bir nisap ölçüsü sayılmamalı ve sadece altın nisabına iti edilmelidir. Bilindiği gibi ticarî bir mal varlığının zekâta tâbi olup olmadığı değer olarak bu nisaplara erişip erişmediğine göre belirlenir. Zekât ölçüsü
161 Ebû Ubeyd, el-Emuâl, 430-432, 438, ra. 1183, 1191, 1233 Zînetlerin zekâtı için kendi başlığına bak.
162 Ö. Bilmen, İslâm İlmihali. 346-347, ra. 51. 53 İ63 bak. Kâmil Miras, Sahîh-i Bahan Muhtasan-Tecnd’i Sanh Tercemesi, V, 32, vd., 96, 126; ( çeri, İslâm İktisadının Esasları, 240 vd,
Kağıt paralar: Merkezi Cidde'de bulunan, uluslar arası niteliğe sahip p kıh Kurulu (Akademisi) 1470 h/1986 m. tarihinde Amman’da yaptığı toplan tısında kâğıt paralar hakkında şu kararı almıştır; “Kâğıt paralar tam an/amıy/j para niteliği olan, riba/faiz, zekât, selem akdi ve diğer hükümleri !>^önüi;le ve gümüşün tüm ı^erleşik şer'î/dînî hükümlerine sahip itibarî paralardır”^^,
2- Gelirlerden, Maaş Ve Ücretlerden Henüz Vakti Gelmeden Peşin Zekât Alma Ve Tahakkuk Eden Bir Zekâtı Maaşlardan Kesme
Maaş ve ücretler para gelirleri olduklarından, yıl sonu itibariyle onlardai biriken miktarlar para zekâtına tabi olurlar. Burada elbet başka para varhğ varsa hesap hep birlikte çıkarılır. Devlet veya yetkili kılınan Zekât Kurumu maa^ ve ücretlerden henüz onlar üzerinde zekât tahakkuk etmeden zekât kesme luna gidebilir mi? Para, ticarî varlıklar ve hayvanların zekâtında esas olan bı tür kazançların üzerinden bir yıl geçmesi ve Zekât yılı sonuna gelindiğinde de elde bulunuyor olmalarıdır. Ancak bu, onların ilk kazanımları için söz konusı olup daha önceden zekât mükellefi olanlar için söz konusu olmayabilir, durumda olanların ara kazançları, zekât toplama ayı geldiğinde üzerlerinde! yıl geçmemiş olsa bile onlar da zekâta dahil edilebilirler. Devlet bu durum da zaruret/maslahat ve ko/ay/ı/c ilkelerinden hareketle maaş ve ücretlerde! ödeme sırasında zekât kesebilir. Ancak burada maaş ve ücretlerin her hald asgarî yeterliliğin üstünde olmaları gerekecektir. Asgarî seviyeler için bu yo gidilmemelidir. Bu konunun, ilgili mal ve keızanç üzerinde henüz zekât farz madan yapılan ödeme ile de bir ilgisi vardır. Ancak fıkıhta, devletin peşin al bilmesini İmam Şâfi’î gibi bazıları mükellefin rızasına dayandırırken Hanefîlı Hanbelîler ve Euza'î (Ö.157 h) buna gerek görmezler. İmam Mâlik ise Den için vaktinden öncesini hiç bir şekliyle caiz görmez. Hatta Ebû übeyd’inverc bilgilerden anlaşıldığına göre o; Namaz ve oruç gibi vakitle mukayyet ibade re kıyasla bunu kulun kendisine de bırakmaz. Bu durum da onun verdiği, halde fazladan bir sadaka niteliğinde olacaktır. Onun dışında genel kana..guia de estambul sundu ve yarın devam edecek.