guía de estambul ile madde varlık bilgisi63

guía de estambul ile madde varlık bilgisi63

 bugün en güzel madde bilgilerini yazan guía de estambul diyorkiCibillî fikirler nazariyyesini müdâfa'a etmek isteyenler de hayvânlardan istimdâda kalkışmışlardır. Bunlar derler ki hayVânlar dahî insânlar gibi hislere mâliktir. Hattâ bu hisleri bazen insânmkinden daha âlî olur. Bununla berâber kendileri yine hayvândırlar. Bu sözü söyleyenler unutuyorlar ki, [537] inşân ile hayvân arasmda birtakım husûsî farklar mevcûddur, Bu farklar ise bi'l-hâssa tefekkür uzvunun şekline ve hacmine â'id olduğu gibi hayâün menşe'i olan vücûdun şekline ve cinsine dahî â'id olabilir, hâsselerimiz ma'nevî
 guía de estambul

hâssaların hâlikı değil belki vâsıtalarıdır. Bu hâsseler hâricî intibâ'ları dimâğave asabî cümleye naki ederler. Dimâğ ile asabî cümle ise bu intibâ'ları kendi mükemmeliyyetlerinin ve tarzlarının derecesine göre ahz ile fa'âliyyetlerine esâs ittihâz ederler Hâsseler ve hâsselerin tedârik ettiği intibâ'lar olmaksızm gerek dimâğa ve gerek asabî cümleye â'id bu müselsel mu'âmelelerin icrâsma aslâ imkân olamaz. İşte bütün bilgilerimizin fikirlerimizin menşe'i bu intibâ'lardır. Eğer âlî add olunair hislere mâlikiyyet farz olunsa bile bu hisler altmda husûl^ gelecek müselsel mu'âmele şübhesiz daha basît ve dab^ mahdûd kalacaktır. Çünkü tefekkür uzvu olan dünâğnisbîbb tarzda inkişâf ettiği için böyle vekdpn vp bir sıra ta'kîb
Madde ve Kuvvet / Çevriyazı'^erek gelen hisleri kabûle âmâde değildir. Bu esâsları jçen bâblarımızın birinde inşânın dimâğı ile [538] hayvânların beynindeki farkların ve münâsebetlerin îzâhı sırasında tjfsîl etmiştik. Hâsılı dimâğdaki cibiUî isti'dâdlarm vücûdu farz olunsa bile -ki bu isti'dâdları yine ecdâdımızm fa'âliyyetlerinin (jfzı hazırlar- aslâ cibiUî fikirler, i'tikâdlar ve bilgiler farzına j,jhal yoktur. İnsan kendi müktesebleriyle inkişâf ettiremediği takdirde cedlerinden kalan isti'dâdlar dahî hiçbir fâ'ide te'mîn etmeyerek kör bir hâlde kalır gider. İşte hâricden gelen intibâ'lar ve mükteseblerdir ki rûhun ve zekânm kuvvetlenmesine ve birtakım hâssalara mâHk olmasma hizmet ederler. Bunlar kimyevî bir halîta teşkîl etmek için dîger bir cisme muhtâc bir ma'den hâlinde bulunan isti'dâda iltihâk etmeyince hiçbir şey husûle gelemez, yani ne rûh ne de zekâ kendini gösteremezler.
Bazdan, şahıslar ve kavimler nazarmda aym kuvvetle takdir edilen bazı umûmî fikirler göstererek yukandan beri anlatmakta olduğumuz hissiyye {sensualisme) nazariyyesini çürütmek isterler. Gûyâ herkes nazarmda müştereken aym [539] kat'iyyeti, aym hâssayı hâ'iz olan bu kabîl fikirlerin tecrübe mahs^ü olması ihtimâli yokmuş da insâmn yaratılması esnâsmda kat'î bir sûrette ve tabfatin fevkinde bir kuvvet tarafmdan bu fikirler ilhâm edilmiş imiş! Bunlarm nasıl fikirler olduğu göstermek üzere dahî ilk baştan mâ-fevka't-tabfiyyâta (metafizik), hüsniyyâta (estetik) ve ahlâkiyyâta â'id ödrleri ve husûsiyle hayır, hüsn, hakikat fikirlerini zikr ederler.
Biz bu i'tirâza şu sûretle cevâb veriyoruz: Fikir ve daha doğrusu hayalî gaye, bir tek şahsm mahsûlü değildir. Belki Kok nesülerin ve birçok uzun asırlarm şahsî fa'âliyy etleri oeöcesinde husûle gelen bir netice, bir mahsûldür. Bu sûretle do kabîl fikirler tamâmiyle tarafsız (bî-taraf) bir şekil alırlar ve '’olara sâhib olan kimse mâzînin bugün sa'ylerini tekrâr etmek ’oecbûriyyetinde değildir. Yalmz hazırlanmış olan bir şeyi ^dvermekle iktifâ eder. İdrak uzvumuzun dahî bu husûsda dırlanmış olması, yani müsta'id bir hâlde bulunması lâzımdır N ve esasen bu isti'dâd ve hazırlanmış olmaklık birçok ^^dlerden verâset tarîkiyle intikâl edegelmekte olduğundan
etmiş isti'dâdlann aynı şartlar alfanda vâki' olan iıîid^ sayesinde bir rûha mâlik olur. Şu kadar ki bu rûh, hâssalarmvj uzuvlarm noksam sebebiyle inşân rûhuna nisbetle mübhem ve daha za'îfdir. Meselâ tagannî eden kuşların bu isti'dâdlan herkesçe de tanınmış olduğu üzere aslâ cibilij değildir. Yahuz kendilerinde cedlerinden tevârüs tarîkiyle [53j| inkişâf ettirilmesi îcâb eder. Pek çok defa farkma varılmıştır bazı kuşlar ve hele ispinoz kuşları muhtelif memleketlerde, muhtelif sûrette tagannî ederler ve yine birtakım tagannî eden kuşlar görülür ki, kendi seslerine yabancı dîger sesler dahî çıkarabilirler. Bunların içerisinden tek başma büyütülenler pek basît ve nâkıs kalırlar. Yine bazı memleketlerde tagannî eden kuşlardan hiç eser görülmez. Çünkü sanatlarında mahir olan telef olmuş, kalanları da ta'lîm ve terbiye görmemişlerdir. Meselâ loriot ta'bîr olunan sarı asma kuşu Almanya'da hiçbir zamân Alp Dağları'nm orta tarafmdaki hemcinsleri gibi tagannî etmez. Hâsüı kuşlarm tagannî isti'dâdlan zamân ve mekâna göre tebeddül ediyor. Bundan da mezkûr hâssanm dbi olmadığı anlaşılır.
CibiUî fikirler nazariyyesini müdâfa'a etmek isteyenler de hayvânlardan istimdâda kalkışmışlardır. Bunlar derler ki, hayvanlar dahî insânlar gibi hislere mâliktir. Hattâ bu hisleri bazen insârunkinden daha âlî olur. Bununla berâber kendileri yine hayvândırlar. Bu sözü söyleyenler unutuyorlar ki, [5î71 inşân ile hayvân arasmda birtakım husûsî farklar mevcûdduı. Bu farklar ise bi'l-hâssa tefekkür uzvunun şekline ve hacmine â'id olduğu gibi hayâtm menşe'i olan vücûdun şekline ve cinsine dahî â'id olabilir, hâsselerimiz ma'nevî hâssalann hâlikı değil belki vâsıtalarıdır. Bu hâsseler hârici intibâ'lan dimâğave asabî cümleye naki ederler. Dimağ ile asabî cümle ise bu intibâ'lan kendi mükemmeliyyetlerinin ve tarzlarının derecesine göre ahz ile fa'âliyyetlerine esâs ittihâz ederler. Hâsseler ve hâsselerin tedârik ettiği intibâ'lar olmaksızm gerel dimâğa ve gerek asabî cümleye â'id bu müselsel mu'âmelelerin icrâsma aslâ imkân olamaz. İşte bütün bilgilerimizin ve fikirlerimizin menşe'i bu intibâ'lardır. Eğer âlî add olunan hislere mâlikiyyet farz olunsa büe bu hisler alfanda husûle gelecek müselsel mu'âmele şübhesiz daha basît ve daha mahdûd kalacakfar. Çünkü tefekkür uzvu olan dimâğ nisbî bir
"Nefis sanatlar, şi'r, ilim ve fen, ahlâk, hâsılı inşân zekâsm, büyük ve yüksek tezâhürleri hpkı nâzik ve kıymetli bir nebâî!! gâyet genç tomurcuk çıkarmasma ve birçok nesillerin kendisine ihtimâm etmesini müte'âkib meyve vermesine benzer. Hiçbir gâye-i hayâli yoktur ki birdenbire inkişâf etmiş olsun, bunlar tedrici bir sûrette meydâna gelirler" (Ribot).
İşte mâziye, bi'l-hâssa kendi fikirlerinin menşe'ine bir nazar atf etmek zahmetine girmeksizin inşân, vicdâmnda hissettiği bazı bilgilerin esâs ve âmillerini unutarak onlan cibiUî zann eyler. Hâlbuki kendisinde bulunan isti'dâda hâricin te'sîrleri ta'alluk etmeden hiç [541] bir fikrin husûl bulabilmesi mümkün değildir. Bir fikrin nerden geldiğini biliyorum demek için kör körüne tabfatin fevkinde bir kuvvetin mevcûd bulunduğuna hükm etmek lâzım gelir ki, bu da ancak mahdûd düşünceli kimselere mahsûstur. Meşhûr Liebig dahî -te'essüf olunur ki-böyle i'tikâd ederdi. Kezâük bazı tarz düşünceler vardır ki bunlara ânî (â priori) bilgiler tesmiye olunur. Meselâ zaman, mekân ve sebeb gibi fikirler bu kabildendir ki, birçok feylesoflar bunlarm hiçbir tecrübe mahsûlü olmadıklarını ve hilkatimiz esnâsmda Allah tarafmdan bize bahş edildiklerini ve şâyed bu fikirlerimiz: olmasaydı, tabf at hakkmda hiçbir bilgiye destres olamayacağımızı iddi'â ederler. Fi'l-hakîka bu esâs doğrudur. Şu kadar ki, bu kabîl fikirler mevhûm bir Allah tarafmdan bahş olunmuş değil, belki beşerin zekâsıyla hârid âlem arasmdaki mütekâbil münâsebetlerin neticesi olarak teşekkül etmiştir. İhtimâl ki müfekkiremizin vüs'ati ve fikri bir mu'âmelenin imtidâdı dimâğda mekân ve zamân için bir mikyâs olabilir. Fakat [542] bu kadarcık bir şey zamân ve mekân fikirlerinin cibillî olduklarım iddi'âya salahiyyet verir mi?
Şurasmı da hâürlatmak îcâb eder İd, rûha kâ'il olan feylosoflarm bütün iddi'âlarmı harâb eden ve bi'l-hâssa Allah'm ve cibillî fikirlerin menşe'ine ta'alluk eyleyen bir hâdise daha vardır. Eğer hüsniyyâta, ahlâkiyyâta, mâ-fevka't-tabî'iyyâta dâ'ir olan fikirlerimiz cibillî, kat'î ve Allah tarafmdan bahş edilmiş olsalardı, her tarafda ve her şahısda aym kıymeti, aym hüviyyeti irâ'e etmeleri lâzım gelecekti. Hâlbuki tamâmiyle aksini görüyoruz. Bu kabîl fikirler, ânzî ve mütehavvildir. Muhtelif zamânlarda, muhtelif kavimlerde ve
şahıslarda orüar dahî muhtelif vechler ve muhtelif ""flıalar arz ediyorlar. Bu vechlerin arasmda pek büyük ve Jiihim farklar görülüyor.
5i'l-hâssa hüsniyyâta ta'alluk eden fikirlerin sebâtsız ve ı^Ütehavvil olmalarma dâ'ir bir misâl îrâd olunmak lâzım lirse, en evvel dikkat-i nazarmı celb eden şey moda olacakür. |te bu nâm altoda her zamân yeni ve hayrete şâyân, hattâ i'ekdîgerine 1543] zıd birtakım süsler ve şıklıklar îcâd jluiunaktadır. Bizim aramızda ise illet-i gâ'iyyeye â'id dîger ban fikirler vardır ki, tamâmiyle hüsniyyâta â'id fikirlerimiz gibidir. Farazâ bir şeyi gâyet güzel ve gâyeye muvâfık buluruz, çilnkü onu öyle bulmağa alışmışadır. Ve bi'l-hâssa teşekülümüz i'tibâriyle biraz da buna mecbûr bulunuruz. Çünkü gördüğümüz şey rü'yet uzvumuzla tevâfuk eder. Yâhûd ouznınhassâsiyyeti görülen ve güzel bulunan şeyde kolayhğa mâlik olur. Şu hâlde güzel bulduğumuz şeylerin ekserisi bizim uzuvlanııuza ve bizim hislerimize uyan şeylerdir. Bunun için inşân umûmiyyet üzere kendi muhayyilesini en ziyâde tahrike müsta'id olan şeyleri güzel ve bi'l-akis dimâğdaki eski intibâ'lara ve âdetlere yabancı gelen şeyleri çirkin add eder. Şu hâlde bir kavmin sevemeyeceği şeyleri dîger bir kavim sevebilir. Bir kimsenin nefrete şâyân bulduğu bir şeyi dîger bir kimse memnûniyyetle, meserretle kabûl eder. Meselâ bazı antikalar vardır ki, kendi zamânlanrun en güzel eserleri olarak yaptıkları hâlde, şimdi bizde hiçbir te'sîr husûle [544] getiremezler. Bunun gibi hatt-ı istivâya yakm mahallerde ikâmet eden insânlar parlak ve diri renkleri severler. Çünkü gözleri o kabil renklere alışmıştır. Bi'l-akis şimâlde ikâmet edenler de donuk ve mübhem renkleri severler. Çünkü gözleri parlak renklere muhtemel değildir.
guía de estambul yazdı ve sundu..