guía de estambul ile madde varlık bilgisi378
bugün ben ve guía de estambul sizlere en güzel mdde bilgilerini hazırladık guía de estambul diyorki Hâsılı Darvvin'in pek haklı olarak söylediği gibi insânm dimâğmda hissini ölçen bir mikyâsın vücûdu aslâ mümkün değildir. Çinliler semiz, ayakları demir kaplar içinde tutularak ^fâlı bir sûrette küçültülmüş, gözleri mâ'il, kulakları büyük *^dınları çok severler ki, bu kadmlar bizim nazarımızda sevilmeğe değil, hattâ nefret edilmeğe şâyândır.lavalüar san rengi severler. Beyaz dişler onlarm nazarmda '’^frete şâyân olduğımdan dişlerini siyah renge boyarlar. Bizim ^lerimizin bir sıra inci diye tavsif ettikleri o güzelim beyaz afelan "knnpk a6W gnyıivlp tahkir priprler SevlanhlarLouis Büchneroraca çiğnenmesi âdet olan bir nebât yüzünden siyâİTdîşî^ kadar [545] alışmışlardır ki, bunlar dahî beyaz dişleri çiri^° bulurlar. Yine bu halk ale'l-ekser basık burunlara mâiij, olduklarmdan civârlarmda bulunan muntazam buruıjy komşularım "gagalı insânlar" diye tezyif etmektedirler. Batoka ahâlîsi küçük çocuklarm üst çenelerindeki dişleri sökmeği âdet edinmişlerdir ki, bu âdet alt çenedeki dişlerin uzamasına sebeb olarak çocuklara çirkin bir ihtiyâr sîmâsı bahş eder. Henüz dişleri sökülmemiş çocuklar gözlerine gâyet çirkin görünür, hâsüı her zamân her tarafda insânlar kendi uklanyla ve mevki'leriyle mütenâsib birtakım fikirlere mâlik olmuşlardır ki, işte bu saydığımız hareketler hep bu hüsn fikrinin ayn bir mâhiyyette tezâhür eden birer neticesidir. Eğer ki hüsn fikri bazı ilâhiyyât feylosoflarmm iddi'âları gibi cibillî ve sabit bir fikir olsaydı birtakım kimselerin inşâna en lüzûmlu bir uzuv olan dişlerini sökmelerine hiçbir ma'nâ verilemezdi. Yine bazı kimseler sırf güzelleşmek maksadıyla saçlanrun ve sakallarının kıllarım yolarlar ve bunu gerek kadınlar ve gerek [546] erkekler için müstesnâ bir hüsn zarm ederler, hattâ bazdan bizim şiddetle çirkin bulduğumuz bir usûle tevessül ederek güzelleşmek fikrindedirler ki bu usûl de "kaşlarını ve kirpiklerini yolmak" dan ibârettir. Bu kabîl zînetler arasında burnu, dudakları, kulakları delmek ve bu deliklere birtakım ecnebî cisimler sokmak, kafatasımn şeklini bozmak vesâ'ire gibi daha birçokları vardır. Hep bunlar hüsn fikrinin her yerde tebeddül ettiğine, hâsılı cibillî olmadığma büyük bir delildir. Sör Samuel Baker'in zevcesine Latouka kabilesinin re'isesi tarafmdan ön dişlerinin sökülmesi ve alt dudağma ucu sivri ve uzun bir billûr parçası ta'lîk edilmesi ihtâr edilmiştir. Bu ihtâı daha ziyâde güzelleşmek esâsına mübtenî idi. Yine bazı zend kabilelerin kadınları üst dudaklarma bu kabîl uzun ve yassı billûrlar ta'lîk ederler... Bu billûrlar kendilerine pek çirkin bir manzara verir. Livingstone nâmındaki seyyâh, bir re'isin zevcesine bu billûrlarm sebebini sormuş ve şu cevâbı almıştu "Bu billûrlar sırf güzelleşmek [547] için ta'lîk olunur, erkeklerin sakah ve bıyığı var, bizim yok. Onun için bunları isti'mâl ediyoruz!".
Bu hikâye bize bazı eski ırklarm sakallarıyla son derece iftihar eden ve mağrûr olan ferdlerini hâtırlatıyor. Hâlbuki tüysüz yüze mâlik olan kabilelerde herkes yüzlerindeki en
Madde ve Kuvvet / Çevriyazı kadar yolmak merâkmdadırlar ki '‘^^^nbâdî olacağı ızürâbm dehşeti herkesçe ma'lûmdur. Yeni ahâlîsi indinde tüylü bir adam için kadın bulmak, kadınlara kendini sevdirmek gâyet müşkil olduğu hâlde t Alet indinde sakal ve bıyığm pek büyük bir ehemmiyyeti ,jrdiT’ Hattâ îcâbı hâlinde yeminlerini bile peygamberlerinin jjkâUan üzerine ederler. Avrupa kadmlarma gelince onlar dahî jakal ve bıyığı bir zînet olarak kabûl ediyorlar. Hattâ bir darb-ı u,esel vardır: "Sakalsız bir adamm bûsesi tuzsuz bir çorba gibidir".
"Cenûbî Hindistân ahâlîsinden birisine sormuşlar, acabâ Hindli kadın nezdinde güzelliğin şerâ'iti nelerdir? Hindli cevâb vermiş: Geniş ve yassı bir çehre, küçük [548] gözler, çıkık yanaklar, her yanak üzerinde amûdî yâhûd ufkî üç dört siyah çizgi, basık bir alm, iri bir çene, büyük ve aşağıya doğru eğri bir burun, esmerimsi bir sardık ve göbeğe kadar sarkan memeler" (Heame).
însanm işi olmadığı bir zamânda bu kabîl estetiğe â'id fikirleri ve hisleri daha pek çok toplayabilir, bu gibi hisler arasmda umûmîlik ve şekü birliği, ancak muhitin ve hayâtm şartları iştirâk ettiği noktalarda görülebilir. Bunlarsa âdet, terbiye, görenek ve tevârüsden ibârettir. Şurası pek kolaylıkla isbât olunabilir ki hiçbir sanat hakikatin tamâmiyle hâricinde t>irgâye-i hayâli husûle getirmemiştir.
Bunların menşe'i bi'l-akis gayr-i şahsî bir âmilin neticesidir. Yani sanat demek, husûsî parçalar hâlinde dağılmış birtakım güzellikleri âhengdâr bir sûrette toplamak demektir. İşte bu, sanatın hakîkî gâyesidir. Dâ'imâ hâtırdan çıkarmamalıdır ki, kavmin nefe sanatlarında [549] kendi tefekkür ve ^l^Yatlerinin temeyyüz ettiğini görürüz.
Ahlâkî fikirler de aymyla tedricî bir terbiyerdn neticeleridir, ^vimier henüz tabiîlik ve vahşet hâlinde bulunurlarken her ahlâkî fikirlerden mahrûm idiler, Dâ'imâ birtakım ifrâth yapıyorlar ve medeniyyetin aslâ tahammül edemeyeceği ^'^ihnler icra eyliyorlardı.
gibi hareketleri o zamân gerek dost ve gerek düşman takiîr ediyorlar ve pek tabî'î buluyorlardı. Meselâ o . ®*u^i kavimler nezdinde hiç mülkiyyet hakkında eser yoktu
Zamânda sirkat hepsi nezdinde mubâh idi. Farazâ
bir hareket add olunurdu. Lakedemonienler nezdîûdrhîj^ maharetle icrâ edilmiş her türlü yankesicilikler âdetâ mukadd'^^ fi'Uerden sayılırdı. Aç bir çingene sirkati bir fenâ harekette^ daha ziyâde bir ihtiyâç ve zarûret add etmekte muztard^ Kaputan Montravel'in ifâdesine nazaran Yeni Kaledonya'dj bulunan ahâlî aralarmdaki ihtiyâca göre herkesin emvali,^ taksim etmeğe âmâdedirler. [5501 Bu kabilenin eline geçe,^ herhangi bir mâl ilk mâliki tarafmdan birçok parçalara t^sîm edilerek umûma tevzf olunur. Hattâ medeniyyet yolunda daha ziyâde derlemiş olan kavimlerde bile mülkiyyet hakkı ve buna dâ'ir hisler pek o kadar inkişâf edememişlerdir. Ma'lûmdur ki Çinliler ve İslavlar hiçbir zamân bu hakkı tamâmiyle takdir etmemişlerdir.
Yarı terakki etmiş birtakım kavimler nezdinde mülkiyyet ve sirkat mes'eklerinden gayri, yalancılık, dolandmcılık, kıtâl vesâ'ire gibi makdûh fi'Uer âdet hâline girmiş ve mubah add edilmiştir. Hind-i Çini yerlileri beyninde Doktor Helfer'in rivâyetine nazaran hiç lüzûmsuz yere yalan söylemek takdire şâyân bir fi'l olduğu hâlde, lüzûmlu yerde dahî doğru söylememek yine böylece takdire şâyân bir harekettir. Bu kabil âdetler diğer bazı Asya kavimler! arasmda dahî şiddetle câridir. Yeni Gine'deki Motou kabilesi Stone nâm mü'eUifin rivâyetine nazaran hakikat ve nâmûs gibi hisslere tamâmiyle bî-gâne imişler.
Bu kabilenin en ziyâde mâ'il olduğu hasletler yalancılık, [551] dolandırıcılık ve sirkattir. İçlerinden henüz bir kati icrâ etmemiş olanlar gâyet haysiyyetsiz adamlardır. Teşekkür ve minnetdârlık gibi hisler aslâ bu adamlarda yoktur. Allah'a dair hiçbir fikirleri olmadığı gibi amelî bir sûrette dahî hiçbir dînle mütedeyyin değildirler. Brehm ismindeki mü'ellif Şarkî Sûdân'm zencilerinden bahs ederken bu adamlarm cinâyetleri, sirkatleri ve her türlü katileri fenâ bir hareket add etmek şöyle dursun, hakîkî sa'y ve hakîkî iktisâb add ettiklerini yazıyor. Her kim onların arasında gâyet mükemmel yalanlar söylemeğe muktedir olursa onları en zekî ve en âlî kimseler add eteleri ve yalan söylemeyenlere ise budala nazarıyla baküklan yine aynı mü'ellifin rivâyetlerindendir.
Afrika kâşiflerinden ve meşhûr seyyâhlardan Burton Şarkî Afrika kabâ'iline â'id daha bazı rivâyetlerde bulunuyor ki, bu rivâyetler diğerlerine nazaran ' ha ifrâtkârâne ve daha
0şdir. nasm goruıuyuı ki du aaamıarm zeKası Dizim "tânU2 gibi hükümler vermiyor. Gayet zıd ve mantıksız fi'Uer ^ sinda yuvarlamp duruyorlar. Merhamet, istikâmet, Jinnetdârlık [552] tedbîr, â'ile muhabbeti, iyUik, vicdân, (ledâmet gibi hisler onlarm nezdinde tamâmiyle mechûldür. Onların ne târihleri ne an'aneleri ne şiirleri ne de ahlâkları var, jynızamânda tahayyülleri de hâfızalan da ma'dûm... Fikirleri hâsselerinin müntehi olduğu gâyet âdi idrâklerden ibâret; hayâtın ve ölümün pek müdhiş olan esrârı onlarm akıUarmdan bile geçmez; dîn, i'tikâd gibi şeyler hiçbir zamân dimâğlarmı nıeşgûl edememiştir. Aynı zamânda kendilerine dinsizlik isnadı da doğru olamaz, çünkü buna dâ'ir hiçbir fikirleri yoktur. Kendi hısımlarmdan birinin vefâtı onları aslâ müte'essir edemez, zîrâ aralarmda aslâ â'ile râbıtası yoktur. Hattâ bu zenciler arasmda üpkı hayvânlar gibi baba ve oğul yekdiğerinin düşmaradırlar, birbirlerini öldürürler, birbirlerinin eşyâsını çalarlar, birbirlerine yalan söylerler ve sırasma göre berâber eğlenirler, berâber dilenirler ve berâber her şeyi yaparlar... Kaputan Speke Arabistan'm cenûb taraflarmda ve Aden civârmda bulunan bir kabileden bahs ederken, bu kavim içinde bir kimsenin temeyyüz etmesi [553] için sirkat ve gasb ameliyyeleriyle pek me'lûf olduğıma dâ'ir o kimsenin mâddî deler irâ'esi, yani magsûb mallan herkese göstermesi lâzımdır diyor.
Fiji adası yerlileri nezdinde kan dökmek bir cürüm değildir, belki inşâna şeref bahş eden bir iştir. Kati olunan ister çocuk elsim ister kadm, ister bir kavga neticesinde öldürülsün ister ^'lle ile öldürülsün hiç ehemmiyyeti yoktur. İcab eden şey §öhret kazanmak isteyenin bir kati icrâ etmiş olmasıdır. Çocuklar ebeveyni ve ebeveyn çocuklarmı bilâ-tereddüd kati borler ve hiç nedâmet etmezler. Çünkü yekdîgere karşı “'l^etdâr olmak onlarca mechûl bir şeydir. Ecnebi bir *^Pudan bu kabileye â'id bir yerliyi alnuş ve yaralı elini iki ay ^liddetle tedavi ettirmişti. Yerli eli tedâvî olunur olunmaz ^''dişine bir tüfenk verilmesini kapudandan rica etti.