guía de estambul ile madde varlık bilgisi88

guía de estambul ile madde varlık bilgisi88

 sizlere en güzel yazıları yazan guía de estambul diyorki Putperestlikte düşmanlara karşı nefret ve kin hissetmek bir kâ'ide olduğu hâlde, Hristiyanlık bi'l-akis düşmanları sevmeği emrediyor. Şu hâlde ahlâk bunların hangisindedir? Buna benzer daha birçok şeyler var ki, bugün gâyet mezmûm ve makdûh add edildikleri hâlde vaktiyle pek tabrî ve mubâh idiler. Terbiye, tahsîl, görenek bizi her gün icrâ etmekte olduğumuz şeylere alıştırıyor. Âdetâ onların kesbî olduğunu ımutuyoruz da fıtrî olduğuna kâni' oluyoruz ve böylece cibillî bir ahlâk kânûnu üzerine mü'esses bir de vicdân husûle
 guía de estambul

geliyor Hâlbuki dikkatli bir tarassud bize cibillî zann ettiğimiz birçok şeylerin kânûn-ı medenînin mâddeleri arasmda bulunduğunu gösterir ve anlaşılır ki kânûn-ı medenî denilen şey de âdetlerin ve te'âmülün bir neticesidir. Bir Müslüman kadm, yüzü açık olduğu zamân bir azâb hiss eder.
azâbı duyarken [561] o kavimlere mensûb olmayan İdinseler bu türlü azâbların ictimâ'î bir evhâmdan ve bâtıl fjldrlerden başka bir şey olmadığına hükm ederler. Eski Mısırlıların nezdinde ma'bûdlar sırasmda add olunan kara leyleği/ hattâ dikkatsizlik eseri olarak öldürenler i'dâma mahkûm edilirlerdi ki, bu hâl zamânımızda bir cinnetten başka lıiçbir türlü telâkki edilemez. İhtimâl ki bir gün gelecek bugün bizim ahlâk ve iyi âdet dediğimiz şeyler hakkında da aym sûretle mütâla'a beyân edilecektir.
"Hiçbir cinâyet yoktur ki, dünyâmn herhangi bir tarafmda onu fazilet add eden vicdânlar bulunmamış olsun. Kezâlik hiçbir fazilet yoktur ki, onu cinâyet add edenler de mevcûd olmasm. Hak ve haksızlık fikirleri insâniyyetin inkişâfı cereyânmda pek çok tahavvüllere ve pek mütehavvil terakkilere tâbi' olmuşlardır. Herkesin vicdânı kendi vaz'iyyetiyle mütenâsib bir sûrette ta'dillere uğrar. Bu ta'dîUerde terbiyenin ve çocukluktan ihtiyârhğa kadar tedrici bir sûrette devâm eden inkişâfların dahî te'sîri vardır. Bütün bilgilerimiz vicdânm İlâhî bir sadâ olması [562] nazariyyesi yâhûd dâhili bir ziyâ ve nûrdan ibâret bulunması nazariyyesini cerh eder. Dâ'imâ her ırkm, her â'ilenin, her dînin, her kavmin ayn bir vicdâm vardır. Fi'l-hakîka bir hükümetin kânûnlanyla, ahlâk kânûnları arasmda dahî büyük bir ihtilâf görülür. Bu ihtilâf aynı kânûnlarla dîn arasmda dahî az çok mevcûddur. Esâsen her ferdi, bazı husûsî hâllere göre kendi fikirleri dahî kânûnlarla tezâd hâlinde bulundurabilir. İşte bu ihtilâflardır ki, târihin ve edebiyâtm gâyet fecf olan mevzû'larmı vücûda getirmiştir, umûmiyyet üzere kânûnî hak ile ahlâk arasmdaki k ihtilâf hâl ve zamâna göre husûle gelerek hayr fikrinin kat'î olmadığmı isbât eder. Birçok cinâyetler ekseriyyâ avâm tarafından tahsîlsizlik ve terbiyesizlik neticesinde husûle gelen mâddî ve ma'nevî za'flar dolayısıyla irtikâb olımur. Şurası muhakkaktır ki, medeniyyet terakki ettikçe ahlâkm seviyyesi yükseliyor, o cinâyetler azalıyor. Binâenaleyh hak ve adâlet fikrine de cibillî bir fikir nazarıyla bakamayız. [563]
"Dâ'imâ hey'et-i udûl a'zâsı adâleti insânlar arasmda bir '>'ukabele-i bi'l-misi gibi telâkki ederler. Eğer böyle olmamış °^saydı adâlet hatsız, zâvivesiz ve şekilsiz bir hendese da'vâsı
Eğer hakîkî ve gayr-i şahsî bir adâlet adâletle mektûb olan kânûn arasında bir fark bulunur muydu?'*
Gelelim hakikat fikrine: Bu fikrin menşe'i ve inkişâfı dah kat'î bir sûrette ilimlerin ve insânî bilgilerin terakkisine merbûtdur. En az sâbit olan bir şey varsa, o da hakikat fikridir Bütün insanlar dâ'imâ bu fikre kat'î bir sûrette vâsıl olmak içij, kafalarım patlatmışlar ve yine dâ'imâ patlatacaklardır. Bununla berâber tefekkürün ve mantığın bazı kâ'ideleri kat'î gibj görünmüş olsalar dahî bu kat'iyyet tıpkı yukarıda anlatüğmu^ ahlâk kâ'idelerindeki kat'iyyete müşâbihdir, yani tabiî bir tekemmül içinde ve tagayyür etmez bir kânûn altında inkişâf etmiş hakikatlerdir. [564] İnsanın zekâsı bir aynadır ki, her şey orada in'ikâs eder. Ona nazaran mantık da mekanik de hepsi birdir.
Bunun için fi'llerin en kat'îsi olan riyâziyye, tecrübi birtakım vasıflar üzerine istinâd ettiğinden ve bu vasıflar tamâmiyle gayr-i şahsî bulımduğımdan bu ilim hiçbir ecnebi te'sîre tâbi' olmamaktadır. Hattâ birçok riyâziyyât âlimleri mensûb bulımdukları ilmi tabfiyyât miyânma idhâl etmek ve bi'l-akis mücerred ve felsefî ilimlerden ayırmak tarafdândırlar. Mesâfe fikri, büyüklük fikri, vüs'at fikri, yükseklik ve derinlik fikirleri bize şübhesiz hissî olan tecrübelerimizden gelirler. Eğer ki bu kabîl tecrübelerimiz olmasa, şübhesiz, nazarlarımızda bunlar da sâbit olamayacaklardır. Adedler birtakım fikirler İra e ederler ki, bu fikirler müsbet ve kat'î olmaktan ziyâde nisbîdiı ve kendi gösterdikleri eşyâ hâricinde hiçbir hakikat arz edemezler. Onlarm birer şekli vardır ki, biz o şekil altmda bir hakikat görürüz. Bir şey göstermeyen, yani eşyâdan birine ta'alluk eyleyen herhangi bir aded hayâlden başka bir şey değildir. Adedlerin [565] isimleri hiç şübhe yoktur ki, sonradan ve iştikâkiyyât mu'âvenetiyle husûl bulmuştur. Bu isimler muhtelif kavimler tarafmdan ve zahmetli birçok ameliyyelerden sonra husûle gelmişlerdir. Bugün geri kalmış öyle kavimler vardır ki, onlarm efrâdı yüksecik bir adedi ifâdeden âcizdirler. Surinam'da bulunan vahşî zenciler yirmiden fazla sayı bilmezler. Bu sayılar için de el ve ayak parmaklarmm isimlerini isti'mâl ederler. Yirmiyi geçen bir aded onlarm nazarmda sayısı gayr-i kâbil olan bir acİeddir. Böyle çok mikdârda bulunan şeyler için "viriviri" derler ki, çok ma'nâsıni ifhâm eder. Sör John Lubbock'a göre Avustralya'da dörtten
Madde ve Kuvvet / Çevriyazı
yukan bulunan adedleri ifhâm eden hiçbir kelime yoktur. Damara ve Abipon kabileleri üçten fazla sayamazlar. Brezilya'da bulunan bazı kabileler ancak iki rakam sayarlar. Abiponlar nezdinde üçten sonrasma "pop" tesmiye olunur ki çok demektir.
Tylor'ın iddi'âsma göre Amerika'da ve Afrika'da bulunan birçok kabileler beş rakamım ifâde etmek için "bir el", [566] altı rakamım ifâde etmek için "iki el", on bir rakamım ifâde etmek için "ayak", yirmi rakamım ifâde etmek için "bir Hindli", yirmi bir rakamını ifâde etmek için "bir Hindli ve bir" gibi ta'bîrler isti'mâl ederler. Hattâ yirmi için "bir inşân" ta'bîri dahî müstameldir. Yüz demek için "beş adam" ta'bîri isti'mâl olunur. Yeni Gine'deki bazı kavimler dahî ancak beşe kadar sayabiliyorlar. Bu hâli Doktor Meyer bizzat görmüştür. Beşten yukarısı için ellerinin parmaklarım gösterirler. Ondan yukansı için de ayaklarım kaldırmak mecbûriyyetindedirler, yirmiden yukan adedleri ifhâm etmek için hiçbir kolayhklan yoktur. Sayı artık orada biter. Bununla berâber dîger cihetlerde gösterdikleri zekâ bu mes'ele üe kıyâs edilemez.
Birçok vahşî kavimlerde umûmî fikirleri irâ'e eden kelimeler mevcûd değildir. Meselâ renk, ses, ağaç, gibi kelimeler yoktur, bu kavimlerde her renk için, her ağaç için vâh'â birer kelime mevcûddur. Fakat hepsini birden [567] ifâde edecek kelimeler ihdâs olunamarmşhr. Aşağı Kaliforniya'da uzun müddet ikâmet eden misyoner Baegert bulunduğu mahall ahâlîsinin hayât, ölüm, vakit, harâret, bürûdet, dostluk, hakikat, hastalık, sâhib, esîr, tasavvur, servet, zarûret, dîndâr, ihtiyâr, gençvesâ'ire gibi umûmî kelimeleri bilmediklerini ifâde ediyor.
Ve bu kavmin ancak mücerred şeyler için birtakım kelimeler ihdâs etmiş olduklarım ve bir kelime ile ifâde olunan her şeyin doğrudan doğruya ve maddeten hiss olunabildiğini söylüyor. Şimdiye kadar serd ettiğimiz mütâla'alar hulâsa edilecek olursa, Allah tarafmdan inşâna ilhâm olunan hiçbir bilgiye tesâdüf edilemeyeceği gibi, mâ-fevka't-tabî'a denilen hiçbir §oye de tesâdüf edilemez. Bu kabîl fikirler her ne kadar pek iyi tahayyül ve tertîb edilmiş olunsalar da zaman hepsini yıkmıştır.
"Deniliyor ki mâ-fevka't-tabî'a mevcûdun fevkindedir. Şu İrâlde mevcûd değildir demek" (Lef^vre). [568]
Kendisine istinâdgâh olmak için bir vak'a ve mâddeye ®'âlik olmayan bütün folcofi t#»fpkkürler idrâk olunma&a
guía de estambul yazdı ve sundu..