guia de estambul ve insan ile din bilgisi
evet sizlere en güzel yazıları yazan guia de estambul diyorki Evliyâ, feyz gelmesine vâsıtadır [Menba’dan, kaynakdan gelen suyu veren musluk gibidir]. Vâsıta sahîh olmazsa [menba’a bağlı olmazsa], aranılana nasıl kavuşulur. O hâlde, (fenâ fıUah) mertebesine kavuşmak için, menba’a bağlı olan Velîde fânî olmak, [onun sevgisine kavuşup, herşeyi unutmak] lâzımdır. S°''mek, Vâsıtanın kalbinden gelen feyzler, ma rifetler, . ' Sânnca aUnır. Sohbet nasîb olursa, alman feyz çok ma’rifet gelince, mâ-sivânm [mahlûkların] sevgisi kalb-W Mlahü teâlânın ismleri tecellî [zuhûr] etmeğe başlar. Bu I rie beka hâsıl olur. Kemâlât ve esmâ-i İlâhî, nihâyetsizdir. ^eki tecellîleri sonsuzdur. Rabıta kuvvetli olup, Arifin sûre ti ^ zâhir olursa, feyz almak çok ve kolay olur. Allahü teâlâyı jünmekle, böyle feyz almamaz. Ya’nî ma’rifete kavuşulamaz. anet, huzur ve sohbet nasîb olursa, feyz almak dahâ çok olur, jıâb-ı kiram, huzur ve sohbet ni’meti sayesinde eshâb oldular. «Yselkarânî, ma’nevî münâsebet [muhabbet bağı] ile, çok feyz alise de, Eshâb-ı kiram derecesine yükselemedi. Hayâlde görünen suret, Velînin kendisi değildir. Onun kendinde öyle şeyler |rdır ki, sürelinde bulunmazlar.Çok ibâdet yapmak ve fâidesiz sözler söylememek ve nâmah-* en görmemek için halvet, inziva lâzımdır. Fekat, halkın hakla-zayı etmemek, eda etmek şartdır.
Rûhlan görmek, kalb üe, basîret ile olur. Gözler açık iken gör-e öyledir. Rûhlan görmek, kemâl alâmeti değildir.
1 nu/—gibi îmân etmek ve ahkâm-ı islâmiyyeye uymak ve ^' shnnet âlimlerine muhabbet bağı ile bağlanmak lâzım-limanın doğru olması için, ahkâm-ı islâmiyyeye uymak lâzun (luguna inanmak lâzımdır. Ehl-i sünnet îmânı böyledir.] Sâdık jan lâlib, âlime muhabbeti sebebi ile, onun bâtınından [kalbin-»ea] gelen feyzleri [ya’nî Allah sevgisini] alır. Yavaş yavaş onun gi-olur. (Fenâ-yı kalb), [Allahdan başka birşey hâtırlamamak], fe-''â'yı hakîkînin başlangıcıdır demişlerdir. Sevmeden ve fenâ hâsıl 'ilıtiadan, yalnız ibâdet etmekle, hakücate kavuşulmaz. İbâdet, Al-hhü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşduran sebeblerden biri ise <le, fenâ, ya’nî aşın muhabbet de şartdır. Âlim de, teveccüh ederse, onu severse, yalnız muhabbet, maksada kavuşdurur^ lUyâzetler çekmek, ya’nî nefse sıkıntı veren şeyleri yapmak ve erbamler çek-i tek, ya ni k.rk gün bir yerde kapanmak şar^ de^ld.r.
Rı. vazdıklarunız, Eshâb-ı kirârmn yoludur. Bu yolda ifade ve cimak va’nî ma’rifet-i ilâhiyyeye kavuşmak, kalb-»stıfade [Fey etmekle olur. Edebe riâyet ederek, sohbetde bu-üen îmân ve teslim ve itaat şartı
nun için, Eshâb-ı kirâmın yolu, çabuk kavuşdurmakdadu. Feyz lakda, gene, ihtiyâr, sabî, diri ve ölü müsâvîdirler. Nihâyetdeih-ı edilenler, bu yolda, başlangıçda da verilir. Bu yolun riyazeti, met-i seniyyeye yapışmak, bid’atlerden sakınmak ve mürşid-i uili sevmekdir. Hâce Ubeydullah-i Ahrâr 895 [m. 1490] de Se-rkandda vefât etdi. Buyurdu ki, (Bu yoldaki sâliklerin i’tikâdla-Ehl-i sünnet ve cemâ’at i’tikâdıdır. Riyâzetleri, ahkâm-ı islâmiy-/e uymakdır. İbâdet etmiyenlere feyz gelmez. Bunlar terakİd emez. Bu yolun nihayeti, mahlûkları unutup, devâmh huzûr-i hîdir. Aşın muhabbet ve cezbe olmadan, bu se’âdete kavuşula-ız. Kavuşduran en kuvvetli vâsıta, sohbetdir). Bîçâre insan, dün-zevkleri, nefsin arzûlan bataklığındadır. Kalbin, rûhun zevkle-ıden haberi yokdur. Münâsebet [bağlantı] olmadıkça, Hak teâlâ-n feyz almak mümkin değildir. AJlahü teâlâ, feyzlerini, Resûlul-1 vâsıtası üe göndermekdedir. Resûlullahın mübârek kalbinden r an fışkıran feyzleri, alabilip, etrâfa saçabilen âlim lâzımdır. In-nm kalbini onun kalbine bağlayan vâsıta, ona muhabbetdir. guia de estambul onu k sevmekdir. Muhabbet, edeblere riâyet ve ibâdetlerde, âdetler-; ve edeblerde ona tâbi’ olmakdır. Bunlann en te sirlisi. Râbıta Lpmakdır. [Râbıta, Ehl-i sünnet âliminin şeklini, sûretini hâtırla-akdır.] Râbıta kuvvetli olunca her bakdığı yerde, onu görür. Al-hü teâlânın rızâsına [sevgisine] kavuşmak istiyenin. niyyetinin. aksadının hâlis olması lâzımdır. Yalnız Onun rızâsını istemesi, na kavuşduran vâsıtayı bulup, yalnız Ona bağlanması lâzımdır, ealluk etdiği, [bağlandığı] kimseler, artdıkca, talebde ve Umde ve uhabbetde vahdetden ayrıldıkça, hakîkî vâhidden mahrum kalır, esretden [mahlûklardan] uzaklaşdıkça, hakîkî vahdete yaklaşır. Mahlûklardan] uzaklaşmağa çalışan, henüz yoldadır. Kesretden jrtulan, ya’nî mâ-sivâyı [mahlûkları] görmekden, bilmekden ve ;vmekden halâs olan, hakîkate vâsıl olur. Kalbin mâ-sivâyı nisyâ-ı öyle olur ki, hâtırlamak için, kendini senelerce zorlaşa, müyes-;r olmaz. Buna (Fenâ-yı kalb) denir. Bu fânilik, kemâlât-i vilâye-n birinci derecesidir,
[İhsân eden, iyilik eden sevilir. Hadîs-i şerîfde, (İhsan sâhibini îvmek, insânlann yaratılışında vardır) buyuruldu. Bütün iyilik-îri yaratan, insana, can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkular-an koruyan, Allahü teâlâyı sevmek insanlık îcâbıdır. Sevmenin ç alâmeti vardır: 1- Onu sevenleri sevmek, 2- Ona itâ’at etmek, - Onu, dü ile, beden üe övmek. Bunlardan İkincisine (Sükr), ^tmek denir. Onu sevenleri. O da «pvpr
J t,,cnması için çalışan Velîye (Vesile) ve (Mürşid) ^lannındak \erîmin Mâide sûresinde, (VesOe ara-
vX;i bulmak ni’meti, dünyâ ve âhiret derinin en kıymetlisidir. O hâlde, onu sevmek, hem bu ihsâ-Lüesi olduğu için, hem de, Allahü teâlânm sevgili kulu oldu-için, çok lâzımdır ve insanın birinci vazifesidir. Hakîkî vesileye niışmak, en büyük se’âdetdir. Onu aramak birinci vazifedir. Ha-âMürşid, kıyamete kadar mevcûddur. Hâlis olan tâliblere ken-iini tanıtır. Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır. Adî, alçak inseler, kıymetli şeylerin sahtelerini, taklîdlerini piyasaya süre-iinsanlan aldatır. Böylece, kötü yoldan, menfe’at sağlarlar, ökbymetli olan vesilenin de sahteleri vardır. Bu alçak kimseler, ılânlarh,hüeli kerametlerle, câhilleri aldatırlar. Müslimânlar için j büyük felâket, bunlarm tuzaklarma düşmekdir. Kendilerinin, fnden, îmând^, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblanndan haberleri i' yayarlar. Hareketleri ile hep
IV ^ ^ 1bunlara (Münâ&k) diyor. Bunlann, Cehennemin LT daha çok eızâb çekeceklerini haber veriyor,
en, i-ı sünnet âlimlerinin kitâblanna, işleri bu âlimlerin hkh g enne nygun olmıyan, bu münafıkların tuzeiklarına düşmeme-îmıçm evladlarmuzı uyarmalıyız!
d® övmek için, ismi severek söylenir, iv j ^^dık olan kimselere haber verilir. Resmi varsa, kıymetli j er e muhafaza olunur. Kendi görülünce, ayağa kalkılır. İsmi ve pmıni öven şi’rler, kasideler dıvara asılır. İslâm dîninde, her ne |Myyet ile olursa olsun, insan resmi, heykeli yapmak ve bunlara >>unnet etmek, haramdır, büyük günâhdır. Evvelki dinlerde hatâm değil idi. Bunun için, îsâ ve İdrfe aleyhimesselâm semâya çı-kanldıkdan sonra, mü’minler Peygamberlerin ve Evliyânın resm-^erini, heykellerini yapıp, yükseklere koydular. Karşılarında eğildiler, secde eldiler. Allahü teâlânm afv etmesi için, resmlerden, beykeVlerden şefâ’at istedüer. îsâ aleyhisselâmdan ikiyüz sene sonra İsevi dînine Eflâtun felsefesi ve Romahlann putperestliği Unşarak resmlerde, heykellerde, ülûhiyyet sıfatlan bulunduğuna inandüar.’ Allahü teâlâya mahsûs olan sıfatlara (Ülûhiyyet sıfatlardı denir Ebedî var olmak, her istediğini yapabilmek, öldürmek, diriltmek şifâ vermek, gaybleri bilmek böyledir. Böyle olduklan-n^^fresmlere, heykellere (Sanem=put) denir. Bunlar Al-na manu sortak) yapılmış olurlar. Bunlara hürmet et-