guía de estambul ve allah bilgilerim44
sizlere en güzel yazlarını yazan çok çalıstı ve bu yazıları hazırladı guía de estambul diyorki “Hemen onu sahile attık, hasta idi. Üzerine (gölge vermek için) kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. Biz onu yüzhine, hattâ daha ziyadesine peygamber göndermiştik” (369).Allahü Teâlâ’nın şu âyet-i kerimesi ile de delil getiriliyorO halde (ey Resulüm. Allah’ın kâfirlere mühlet vermesine dair olan) Rabbinin hükmüne .sabret de, Yunus peygamber gibi (balık sahibi gibi) (aceleci) olma. Hani O, (balığın kamında) gamla dolu olduğu halde dua etmişti” (370).Allahü Teâlâ kıssayı zikrettikten sonra şöyle buyurdu:
— Fakat Rabbi O’nu seçti de, kendisini .salihlerden (peygamberlerden) kıldı (371).
Öyle ise bu kıssa Yunus (aleyhisselâm)'ın peygamberliğinden önce oldu. Eğer şöyle bir soru somlursa. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellcm)'in şu sözünün mânâsı nedir?:
(368) Enbiy.'i Sûresi, âyeC: 87. (369) Sarrat Sûresi, âyel; l-lî, 146, 147. (370) Kalem Sûresi, âyet: ^8. (371) Kalem Sûresi, âyet: 30.
Sakın, hatırına gelmesin kı, bu perde bir vesvese ve şek. şüphedir. Pcj. gamber («T/ey'/ı/.s'.s'e/ârn) in kalbine vâki olmuştur. Bilâkis (geyn) kelimesinn asıl mânâsı örtüdür. Bunun kökü göğün kapanmasından gelir ki, bululun .semayı kapatmasından ibarettir. Öyle ise hadîsteki örtüden maksat kalbı kapayan ve örten husustur (yoksa vesvese ve şek değildir). Bu sözEbuÖbc) de’nin sözüdür. Ondan başkası ise şöyle diyor: “Geyn” öyle bir şeydir kı, o kalbi örter fakat, tam mânâsiylc kapatmaz. Semayı kaplayan ve güneji; ziyasını engellemeyen hafif bulut gibidir. Yine zikrettiğimiz gibi, sakın hadii şeriften. Peygamber (sullallahu aleyhi ve sellem)"\n kalbini günde yüzken veyahut yetmiş kereden daha çok perde gerildiği anlaşılmasın. Çünkü zikrettiğimiz hadîs-i şerifin lâfzı böyle bir mânâyı iktiza ettirmez. Eksen rivayet de böyledir.
Bu, perdenin adedi değil, belki istiğfarın adedidir. Öyle ise buperdedît murad, kalbinin gafletlere düşmesine, kendisinin müşahededen, dilleyapn lan zikirden daha önemli olan kalble yapılan zikirden ve hakkı müş^ etmesinden kesilmesine işarettir.
Bunlar Peygamber (aleyhissclâm)'\n (yeme, içme ve diğer tabii ıhiiyaçlj rın) verdiği zahmetten, ailesinin hizmetinden, dost ve düşmanı ileınünzse betlerin verdiği yükten, insanların terbiyesi, peygamberlik vazifesininyen-ne getirilmesindeki ağırlık ve emanet-i Kübra olan dinî görevleri yükleniK-sindeki zorluktan dolayı vukubulurdu.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şu zikrettiklerimizin tümûnünbu-lunmasiyle yine de, Rabbisinin itaatmda ve yaratıcısının ibadetinde bululuyordu. Lâkin Peygamber (aleyhisselâm): rütbe bakımından Allah kalındandı lûkatın en üstünü, yakınlık ve derece bakımından en yücesi. Allah’ıbılnz bakımından da, en iyi bileni olduğu için tam bir ihlâs-ı kalble Rabbisindtt başkasını düşünmez, bütün gücü ile (başkasını terkederek) Rabbisiylebii başa kalmayı, kalben ve kaliben kendisini tam mânâsiyle Rabbisinevemfr si, bu yerlerdeki makamı, halinden en yüksek hali olduğundan, surciinbr riyle bu haller kesildiğinde ve başkaları ile meşgul olduğunda, Peygamte (aleyhisselâm) bunu kendisinin yüksek halinden bir noksanlık, gördû^ den Rabbisine istiğfar ederdi. Bu, hadîsin tevillerinden en meşhuntc'li olanıdır. Bizim işaret ettiğimiz bu mânâya, bilginlerin birçoğu mcyletmii tir. Bu mânânın etrafında toplandılar ve bu mânâya yakın bir ifadedebulıa> dular, fakat gerçeği bulamadılar. Biz ise hadîsin kapalı ve zor olan mân» na parmak bastık. İstifade etmek isteyene perdesini açtık, zikredilen buit vil ibadet ve laatta yorulmanın, yanılmanın, gallette bulunmanınâycikm
(372) imam Müslim. Sahih. 48. Kilahü'z-Zikri ve'd-Dua. 12 Babu's-tihbabri-İsiiJfınvt'IlsJ» mınhü'dc 41 (2702) No.lu metni Egarru’l-Muzcnî’dcn lahriv cinıışlir.
PEYGAMBERİN PEYGAMBERLİĞİ VAKTİNDEN
tebliği (dinî hususların tebliği) dışındaki idlerde hala yapmanın caiz olmasına göredir. Bu hususun izahı gelecektir.
Bazı kalb ehli vc tasavvuf liderleri, bunların tutumundan Peygamber (sal-lallahu aleyhi ve sellem)'\ tenzih ediyorlar. (Böyle şeyler peygambere arız olmaz görüşündeler). Ancak bazı hallerde hata sadır olmasının veyahut ta-atta yorgunluk his.sctmesinin câiz olduğu görüşündedirler. Hadîsin mânâsı ise, (Peygambere gelen perdeden murad). Peygamber fsa//a//a/ıu aleyhi ve sellem) ümmetine çok şefkatli olduğu ve işlenne çok önem verdiğinden (aley-hisselâml'ın ümmetinin işleri ile fikrini yorması, gönlünün rahatsız olmasıdır. Bunun için Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onlar için Allah’-dan mağfiret dilerdi. (Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) istiğfarı kendisi için değil, günahkâr olan ümmeti için yapardı). Bir grup mutasavvıf şöyle diyor:
Bu hadîs-i şerifte zikredilen. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'\n kalbine gelen perde, kalbini örten manevî huzurdur.
Çünkü Allahü Tcâlâ buyuruyor:
“Nihayet AJlah peygamberin üzerine manevi huzurunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi” (373).
Peygamber (sallallahu aleyhi vc sellem)'w âyct-ı kerimenin gelişinde istiğfar etmesi, Allah’a olan ibadetinin ve O’na olan ihtiyacının izharı olur.
İbn Ata (rahimehullah) şöyle diyor:
Peygamber (sallallahu aleyhi vc sellem)'\ı\ istiğfar etmesi, ümmetine öğretmek ve onları istiğfar etmeye yöneltmek içindir,
İbn Ata (rahimehullah)'dan başkası da şöyle diyor: (Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ümmetine istiğfarı öğretmesi) onlara günahtan kaçınmasını, günaha düşmemesini öğretir vc günaha meyletmezler.
Bu perdenin gelmesinin, yüksek makamda iken vc haşyet içinde iken gelen ve kalbini örten perdenin olması muhtemeldir. O halde Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’a şükretmek ve mevlâsına ibadet etmekte devam etmek için istiğfar eder. Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi vc sellem) devamlı ibadet ettiği (ve ayakları şiştiği zaman kendisine bütün günahların bağışlanmıştır bu kadar ağır ibadet niçin yapıyorsun dendiğinde):
“Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” (374) buyurmuştur.
Peygamber (sallallahu aleyhi vescllem)’dcn bazı yollardan rivayet edilen;
“Benim kalbime günde yetmiş defadan daha çok perde gelir. Bunun için Allah’a i.stiğfar ederim” (375).
(373) Tevbe Sûresi, aycl: 40.
1374) Tahrıci kiiabın ille bolilmlcrınde geçti, oraya bakılabilir. (375) Tahrici 372’dc geçli, oraya bakıla.
mealindeki hadîs-i :jerifi bu son zikredilen tevillere hamlolunur.
Allahü Teâlâ, Peygamber (iilcyhisselâm)'-d hitaben buyuruyor ki.
“...Allah dilemiş olsaydı, muhakkak onları hidayet üzerine toplarıiı O halde sakın bunu bilmeyenlerden olma” (376).
Allah (c.c.) Nuh (ulcyhissclûm)'n hitaben de şöyle buyurmuştur;
“...O halde bilmediğin bir şeyi benden isteme. Seni cahillerden olmak, tan menederim” (377).
Bu iki âyetin ifade ettiği hususa ne denir
Peygamber (aleyhisselâm)'a hitaben varid olan âyet-i kerimenintmnj!; şöyledir: Sen; eğer Allah dilemiş olsaydı, onları hidayet üzere loplardı,*, yip cehalet içinde yüzen kimselerden olma. Böyle mânâlandıran kimselcn; sözlerine iltifat etme.
Nuh (aleyhisselâm) hakkında varid olan âyette de “Allah’ın va’dininhi | • olduğunu bilmeyenlerden olma” diye varid olan bir önceki Nuh (aleyhim-/âm)’ın;
“...Senin va’din haktır” (378), âyet-i kerimeyi delil göstererek “Allah’ın va’dini bilmeyenlerden olım diye mânâ verenlere de kulak asma. Çünkü bu sözde Allah’ın sıfatlannir I birinin bilinmemesini isbat vardır. Bu ise peygamberler hakkında aslacc I değildir. Bundan maksad ise; peygamberler işlerinde cahillerin sıfatlanji! sıfatlanmasınlar diye, onlara öğüt vermektir. Allahü Teâlâ Nu/ıfaleıiusst'l lâm)'a şöyle buyurmuştur;
“Seni cahillerden olmaktan menederim” (379).
Geçen âyetlerde, peygamberlerin cahillikle muttasıf olmalannadelilelatl cek hiçbir delil yoktur. Bu husus nasıl gerçek olmasın ki. Allahü Teâli'K| Nuh (aleyhisselâm)'ü',
“O halde bilmediğin bir şeyi benden isteme” sözü buna delâletedıtır I
Bu âyet-i kerimeden sonra varid olan âyetin bu âyete hamledilmesoli dır. Çünkü bilmediği bir şeyi Nuh (aleyhisselâm)'\n sorması içinnııtliıj Rabbisinin iznine muhtaç olur. İlk halde iken olmasının sebeblerinıO'Bİ ilminden gizli tuttuğu ve kendi katında bulunduğu ilimden Nü/ıfa/evto lâm)’if\ sormasını Allah’ın yasaklamış olması caiz olabilir. Sonra AlliiıiTfj âlâ, Nuh (aleyhisselâm)'a:
(376) En’âm Sflre.ö, âyet: 35. (377) Hud SOresi, âyci: 46, (378) Hud Sûresi, â>tl: l5(379)HuiS^ j âyet: 46.
PEYGAMBER’İN PEYGAMBERLİĞİ VAKTİNDEN
“O senin ailenden değildir. Çünkü O, salih olmayan bir amel sahibidir.” (380) buyurmuştur.
Bu mânâyı Mekkî rivayet etmiştir. Alluhu Teâlâ. Nuh (ülcyhissclûm)'a böyle emrettiği gibi, başka bir âyette de Peygamberimiz (alcybıssclâm)’a kavminin iman elınckten kaçınmalanna sabretmesini emretmiştir. Ve bu imandan kaçınma anında canın sıkılıp, .sonra fazla arzuladığın için cahillerin durumuna düşersin, buyurmuştur. Bu hususu da Ehu Bekir b. Fıırckî rivayet etmiştir.
Bazı bilginler de, âyetteki, hitabın ümmet-i Muhammed’e olduğunu ve “Sız cahillerden olmayın’* mânâsına geldiğini ileri sürerler. Bu görüşü de Ebu Mühaınmed Mekkî rivayet etmiştir. Bunun benzeri Kur’ân’da çoktur. Bu açıklama veya peygambere verilen üstünlükle, kendilerine peygamberlik geldikten sonra. Allah’ın sıfatlarından birini bilmemelerinden münezzeh olduklarını ifade etmek vacibtir.
Soru:
Peygamberlerin, cahil olmaktan korunduklarının isbat edildiği, böyle ve benzeri şeylerin onlar hakkında câiz olmadığını kabul ettiğimiz zaman ve Allahü Teâlâ’nın aşağıdaki âyetlerle Peygamberimiz (aleyhisseiâm)'a. eğer işlerse azab vereceğine vaidinin ve ondan kaçınması hususundaki emrin ne mânâsı vardı?
Âyetler:
“..(Farz-ı muhal) eğer Allah’a eş koşarsan, muhakkak amelin boşa gider ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun” (381).
“Ayrıca, Allah’ı bırakıp da sana ne fayda, ne de zarar veremeyecek şevlere tapma! Böyle yaptığın takdirde, şüphesiz ki, nefsine zulmedenlerden olursun, diye (bana) emredilmiştir” (382).
“O takdirde, dünya ve âhiret azabını iki kat olarak .sana muhakkak taddıracaktır. Sonra bize karşı, kendin için hiçbir yardımcı bulamayacaksın” (383).
“Eğer o peygamber, bazı sözler uydurup bize isnad etmeye kalkış-saydı, elbette biz onu kuvvetle yakalar ve ondan intikam alırdık” (384).
“Eğer yeryüzündeki in.sanların ekserisine (ki onlar cahil vc kâfirlerdir) uyarsan .seni, onlar Allah yolundan .saptırırlar. Onlar, ancak zan ardından yürürler. (Babalarının gittiği yolu hak zannederler) ve sadece yalan uydururlar (385).