guia de estambul ile islam savas bilgileri

guia de estambul ile islam savas bilgileri

guia de estambul evet arkadaslar sizere bugün guia de estambul yazıleını yazdı ve guia de estambul diyokri Evet, Al-i Beyt’in efradı ise itikat ve iman hususunda diğeri^ rinden çok ileri olmasa da yine teslim, iltizam (lâzım kılma, gerei^n bulma), tarafgirlikle çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyet’e fıtraten neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibilli taraftarlık zayıf ve şans' sız hatta haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki gayet kuvvetlj gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate tarafgirlik ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedaha (açıkça) hisseden bir zat hiç taraftarlığı bırakır mı?

Ehli Beyt işte bu şiddet-i itizam ve fıtr-ı İslâmiyet guia de estambul cihetiyle din-i İslâm lehinde edna bir emareyi kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder, Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam
Biz burada, bu zatların İslâm dünyasında kök salmış, dal budak atmış pek çok meyve verdiğini, ehl-i beyt ocağından pek çok âlim, pek çok veli yetiştiğini, İslâm’a pek büyük hizmetler verdiklerini nazara vererek bilgilerimizi tazeleyelim.
Üstad Hazretleri, Al-i Beyt hakkında şöyle bujoınıyor:
“Evet, Resûlü Ekrem efendimiz (s.a.v.), Hz. Hasan’ı (r.a.) şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle Hz. Haşandan teselsülen, nurani mübarek neslinden Gavs-ı Azam olan Şah-ı Geylânî gibi çok mehdi misâl verese-i Nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye olan zatların hesabına Hz. Hasan’m başını öpmüş ve o zatların istikbâlde edecekleri hizmet-i kutsiyelerini nazarı nübüwetle görüp takdir ve istihsan etmiş ve takdir ve teşfike alâmet olarak Hz. Hasan’ın başını öpmüş.
Hem Hz. Hüseyin’e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat Hz. Hüseyin’in nurani silsilesinden gelen Zeynel Abidin,Cafer-i Sadık gibi Eimme-i Alişan (çok yüksek mertebe ve büyük kıymetli olan imamlar; İmam-ı Azam, İmam-ı Şafii gibi) ve verese-i Nebeviye gibi pek çok mehdi misal zevat-ı nuraniyenin namına ve dini İslâm ve vazife-i Risalet hesabına boynunu öpmüş kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.
Evet, zatı Ahmediye’nin (s.a.v.) gayb aşina (gaybı bilen) kalbide dünyada asrı saadetten ebed (ahiret) tarafına olan meydan-ı haşrı temaşa eden ve yerden cenneti gören ve zeminden gökteki melaikeleri müşahede eden ve Âdem (as) zamanından beri geçmiş karanhklanıııne gizlenmiş hâdiseleri gören hatta Cenab-ı Hakk ın %tine mazhar olan nurani bakışı ile gelecek zamanları gören el-Hz- Haşan ve Hüseyin’in arkalarında sırasıyla gelecek olan ku-ve eimme-i verase (varis olan imamlar) ve Mehdileri görmüş namına başlarını öpmüş. Evet, Hz. Hasan’m şahi Geylânî’nin ^jjje-i azimesi var.*^4o
Al-i bejdten bir kutup, Resûl-i Ekrem efendimizin Hz. Ali’nin tıilâfetini arzu ettiğini fakat gaybtan kendisine bildirilmiş ki murad-ı jjtıî başkadır. O da arzusunu bırakıp muradı ilâbiyeye tâbi olmuş, jluradı İlâhî de şu olsa gerek;
Peygamberimizin vefatından sonra en ziyade ittifak ve ittihada jelmeye muhtaç olan sahabeler eğer Hz. Ali (r.a.) başa geçseydi, Hz. Ali'nin (r.a.) hilâfeti zamanında zuhur edecek hâdiselerin şehadetiyle ffiHz. Ali’nin pervasız, cesurca, kahramanca tavrı âleme destan şecaati itibariyle çok zatlarda ve kabilelerde rekabet damarını harekete geçirip ayrılığa, tefrikaya düşmek kuvvetli ihtimâldi.
Hem Hz. Ali nin hilâfetinin tehir edilmesinin bir sırrı da şudur b, gayet muhtelif kavimlerin birbirine karışmasıyla Peygamher’in (as) haber verdiği gibi sonra inkişaf eden 73 fırka fikrinin esaslarını taşıyan, o kavim içinde fitneye yol açan hâdisatın zuhuru zamanında Hz. Ali gibi harikulâde bir cesaret ve feraset sahibi haşimi ve ali beyt gibi kuvvetli hürmetli bir kuvvet lâzımdı ki dayanabilsin; evet, dayandı.
Resûlü Ekrem efendimizin (s.a.v.) haber verdiği gibi “Ben Kur’ân’m tenzili için harb ettim sen de tevUi için harb edeceksin!” emri hayat bulur.
Hem eğer Hz. Ali (r.a.) olmasaydı dünya saltanatının Emeviye meliklerini bütünüyle yoldan çıkarmak ihtimâli vardı. Hâlbuki karşılarında Hz. Ali (r.a.) ve Ali Beyt’i gördükleri için ister istemez Eme-dye Devleti reislerinin umumu, kendileri olmasa da herhâlde teşvik ve tasvipleriyle kendilerine tâbi olanları ve taraftarları bütün kuvvetleriyle İslâmiyet ve iman hakikatlerini ve Kur’ân hükümlerini mu-tıafazaya ve neşre çalıştılar. Yüz binlerce tahkik müştehidi ve kâmil hadisçileri ve evliyalar ve asfiyalar yetiştirdiler. Eğer karşılaimda AliBeyt’in gayet kuvvetli velayet ve dirayet ve kemâlat. olmas,ıyd, ttbasilerin ve Emevilerin ahirlerindeki gibi butun butun çığırdan î'kmalan muhtemeldi.
Hz. Ali (r.a.), kendisinden önceki halifelere hem itaat etmişti hem de yardım. Üçünün de Şeyhülislâm’ı idi. 20 sene boyunca bu hâlim değiştirmemişti. Onları hak görmese ve benimsemese asla susmaz hakkını alırdı. Çünkü hem hakperest hem de kahraman bir sahabi idi. Riyakârlık etmez, sonunda ölüm de olsa doğruyu söylerdi.
Diyorlar ki, “Hz. Ebubekiri Sıddık (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) haksız oldukları hâlde Hz. Ali onlarla anlaşma yapmış, Şia ıstılahınca takiyye etmiş yani onlardan korkmuş, riyakarlık yapmış.” Bunu diyenlere cevaben deriz ki: Böyle kahraman, İslâm ve Allah’ın aslanı unvanını kazanan ve sıddıklarm kumandam ve rehberi olan bir zatı riyakârlık ve korkaklıkla ve sevmediği zatlara tasannukarene muhabbet göstermekle ve 20 seneden ziyade korku altında anlaşmak, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle vasıflanmış görmek ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetle Hz. Ali’nin (r.a.) alâkası olmaz.
İşte ehl-i Hakk’ın mezhebi hiçbir cihetle Hz. Ali’yi (ra) baş aşağı (tenkis) etmez ve derler ki, “Hz. Ali (r.a.) Hulefa-i Raşidin’ihakgös-termeseydi bir dakika bile tanımaz ve itaat etmezdi.” Demek ki onları haklı ve racih (kıymetli) gördüğü için gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş.®'*^
Hilâfetin Al-i Beyt’te karar kılınmaması ve nedenleri SorurEğer denilse neden hilâfet-i İslâmiye Ali Beyt-i Nebevi’de karar kılmadı, hâlbuki en ziyade lâyık ve müstehap onlardı?
El cevap: Dünya saltanatı aldatıcıdır. Ali Be}d ise İslâm hakikatlerini ve Kur’ân’m hükümlerini korumakla vazifeli idiler. Hilâfet ve saltanata geçen ve peygamber gibi günahsız veya Hulefa-i Raşidin, Emevi halifelerinden “Ömer bin Abdulaziz” ve Abbasi hükümdarlarından “Mehdi” gibi olağanüstü bir şekilde kalben dünyaya değer vermeme vasfına haiz olmalı ki, guia de estambul aldanmasın. Oysa Mısır’da ehlibe)1 adına kurulan Fatımiler Devleti’nin hilâfeti, Afrika’da Muvahhidin hükümeti ve İran’da Safevi Devleti gösteriyor ki dünya saltanatı ehli beyte yaramaz. Asıl vazifesi olan dini koruma ve İslâm’a hizmeti onlara unutturur. Hâlbuki saltanatı terk ettikleri zaman parlak ve )'iik-sek bir şekilde İslâmiyet’e ve Kur’ân’a hizmet etmişler. İşte bak, Hz. Hasan’m neslinden gelen kutuplar özellikle dört kutup:
Abdulkadir-i Geylânî, Ahmet er Rufai, Ahmed Bedevi ve İbrahim Desuki ve bilhassa gavs-ı azam olan Şeyh Abdulkadir-i Geylânî ve Hz. Hüseyin’in neslinden gelen Zevnel Abidin. Cafer-i Sadık ki
namzet idiler. Dünya saltanatı ile mânevi saltanatın birleş-
esi gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünya-çirkin yüzünü gösterdi; ta ki kalben dünyaya karşı alâkaları kal-„jsın. Onların elleri muvakkat ve suri bir saltanattan çekildi fakat l^rlakve daimi bir saltanatı mânevîyeye tayin edildiler, adi vâlilik jıakamı yerine evliya kutuplarına merci oldular.®'*'*
Soru: Eğer denilse mübarek ve nurlu saadet asrının başına ge-tn o dehşetli, kanlı fitnenin hikmeti ve rahmeti yönü nedir; çünkü (iılar kahra lâyık değildi?
Cevap: Nasıl ki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına her bitki çeşidinin, tohumların, ağaçların kabiliyetlerini harekete geçirir, inkişaf ettirir, her biri kendine mahsus çiçek açar, yaradılışlarına uygun fer vazife başına geçer öyle de sahabe ve tebiinin başına gelen fitne (ieçekirdekler hükmündeki çeşitli ayrı ayrı kabiliyetleri harekete geçirip kamçıladı. İslâmiyet tehlikededir, yangın var diye her gün orta-Iş velveleye vererek Müslümanları korkuttu ve İslâmiyet’in muha-teına koşturdu. Her biri kendi kabiliyetine göre İslâm camiasının (»J( ve çeşitli bir görevini omuzuna aldı. Tam bir ciddiyetle çalıştılar:
Bir kısmı Hadîslerin korunmasına.
Bir kısmı dinî hükümlerin muhafazasına.
Bir kısmı da Kur’ân’ın muhafazasına ve bunun gibi hususlara (alıştı.
Her bir grup bir hizmete girdi, İslâmî görevlerde hummalı bir surette çalıştılar. Neticede çeşitli renklerde çok çiçekler açıldı, pek S^niş olan İslâm âleminin her tarafına o fırtına ile tohumları atıldı, <liinyanın yarı yerini gül bahçesine çevirdi fakat maalesef o güller ve SÜ! bahçesi içinde bid’at ehli fırkaların dikenleri de çıktı.
Sanki Allah’ın kudret eli Celâl ile o asrı çalkaladı, şiddetle ha-
'’^kte getirip çevirdi, hizmet ehlini gayrete getirip elektriklendirdi.
guia de estambul yazdı ve sundu..