guia de estambul ve varlık66 sizlere en güzel yazıları yazan guia de estambul dediki Böylece, Heidegger’e karşı şu sonuca varmak zorundayız: ölüm, benim kendi imkânım olmak şöyle dursun, olumsal bir olgudur, ilke olarak benden kaçanı kökensel olarak benim olgusallığıma bağlıdır. Ölümümü ne keşfedebilir, ne kİ leyebilir, ne de ona karşı bir tavır alabilirim, çünkü ölüm kendisini keşfedileı olarak gösteren şeydir, bütün beklentilerin elini kolunu bağlayan şeydir, bûti .avırlan ve özellikle de ona karşı alınacak tavırları dışsallaştırılmış, dondunılm!
^e anlamı sonsuza kadar bizden başkalarına emanet edilmiş davranışlara dönıi ürmek üzere, bu tavırların içine sızan şeydir. Ölüm, tıpkı doğum gibi salt bin udur; bize dışarıdan gelir ve bizi dışarıda dönüştürür. Temelde, doğumdan! ir biçimde ayrılmaz olan ve olgusallık diye adlandırdığımız şey de doğumun lümün özdeşliğidir.
Bu, ölümün özgürlüğümüzün sınırlarını çizdiğini mi söylemektir? Heid îdin ölmek-için-varlık, ölmek-için-olmak kavramından vazgeçmek sureo) ırumlusu olacağımız bir anlamı varlığımıza özgürce
/^ma her şeyden önce, genellikle birlikte düşünülen ölüm ve sonluluk kav-radikal bir biçimde ayırmak gerekir. Genelde sanılır ki, sonluluğumu-ja oluşturan ve onu bize gösteren ölümdür. Bu karışıklıktan çıkan sonuç, ölü-ontolojik zorunluluk görünümü kazanması, buna karşılık sonluluğun da dumsallık vasfım ölümden ödünç almasıdır. Özellikle de bir Heidegger, bütün l,ir“Sdn-zum-tode”* teorisini, ölümün sonlulukla kesin bir biçimde özdeşleştirildi üzerine inşa etmiş gibidir; keza Malraux, ölümün bize yaşamın birliğini gösterdiğini söylerken, tam da öldüğümüz için hamlemize yeniden başlamakta güçsüz olduğumuzu ve dolayısıyla sonlu olduğumuzu düşünür gibidir. Ama biraz daha yakından bakacak olursak, yanılgılarını fark ederiz: ölüm, olgusallığa bağlı olumsal bir olgudur; sonluluk, özgürlüğü belirleyen ve ancak bana varlığımı haber veren amacın özgür projesi içinde ve bu projeyle varolan kendi-içinin ontolojik bir yapısıdır. Başka türlü söylersek, insan-gerçekliği ölümsüz olsa bile sonlu kalır, çünkü kendini insan olarak seçerken sonlu kılar. Gerçekten de, sonlu olmak kendini seçmektir, yani başka mümkün olanlar dışındaki bir mümkün olana doğru atılımda bulunarak ne olduğunu duyurmaktır. Şu halde bizatihi özgürlük edimi bile sonluluğu yaratma ve onu kabullenme edimidir. Eğer kendimi yapıyorsam, kendimi sonlu yaparım ve bundan ötürü, hayatım biriciktir. O andan itibaren, ölümsüz bile olsam, “hamleme yeniden başlamak” bana yasaklanır; onu bana yasaklayan, zamansallıgm geri döndürülemezliğidir ve bu geri döndürûlemezlik kendini zamansallaştıran bir özgürlüğün kendine has karakte-nnden başka bir şey değildir. Elbette, eğer ölümsüzsem ve mümkün olan A’yı gerçekleştirmek için mümkün olan B’yi bir yana atmak zorundaysam, bu dışlanan mümkün olanı gerçekleştirme fırsatı yeniden karşıma çıkacaktır. Ama bu fırsatm dışlanan fırsattan sonra ortaya çıkacak olmasından ötürü ve sırf bu olgu İTizünden, o fırsat aynı fırsat olmayacaktır, o andan itibaren, birinci fırsatı onul-nıaz bir biçimde öteleyerek kendimi sonsuza kadar sonlu kılmış olurum. Bu ba-Inş açısından, ölümsüz de tıpkı ölümlü gibi çok sayıda doğar ve kendini tek ya-Pnt Zamansal olarak belirlenmemiş, yani sınırsız olsa da, ölümsüzün “yaşamı” ybe de bizatihi varlığı içinde sonlu olacaktır, çünkü kendini biricik kılmıştır. Olüme-doğru-varhk, ölüme-doğru-olmak. -çn
Nitekim ölüm hiçbir biçimde ve en azından kendi-için olduğu ö1çû(Jç /arlığımın ontolojik yapısı değildir; kendi varlığı içinde ölümlü olanL Cendi-için-varlıkta ölüme hiçbir yer yoktur; ölümü ne bekleyebilir, ne o», irebilir, ne de ona doğru atılımda bulunabilir; ölüm hiçbir biçimde un temeli olmadığı gibi, daha genelde ne kökensel özgürlüğün :eriden temellendirilebilir, ne de kendi-için tarafından bir nitelik m kabul edilebilir. O halde nedir ölüm? Olgusallığm ve başkası-için.vjfj^ îlli bir veçhesinden, yani veriden başka bir şey değildir. Doğmuş olmamış adır, ölecek olmamız saçmadır; öte yandan, bu saçmalık, varlığımın deva: bancılaşması olarak ortaya çıkar — artık benim imkânım değil de başkasını an imkân. Şu halde benim öznelliğimin dışsal ve fiili bir sinindir. Gelgele rada bir önceki paragrafta giriştiğimiz betimlemeyi bulmuyor muyuz? Hi; / bize dışarıdan nüfuz etmediğine ve eğer ölümü sadece adlandırabiliyorsak lamda da duyumsamamız gerektiğine göre, bu olgusal sının bir bakıma pe nek zorundayız; ama öte yandan da bu, kendi-içinin asla barjılaşmadı|ı,ç başkası-için-varlığının belirsiz sürekliliğinden başkaca ondan hiçbir şey ba mayan bir sınırdır. O halde bu olgusal sınır gerçekleştirilmezlerdenjarkilı 'en biri değil midir? Varoluşumuzun ters yüzlerinin sentetik bir görünümü midir? Ölümlü, başkası-için olduğum mevcut varlığı temsil eder;ölû,gii di-içinimin başkası açısından gelecekteki anlamını temsil eder. $u halde en de projelerimin devamlı bir sınırı söz konusudur; bu haliyle de bu milecektir. Demek ki, kendi-içinin dışsallığı, gerçekleştirmeye, fark eli :lik girişimi içinde ve bu girişimle bile dışsallık olarak kalan bir dışsal a, daha yukarıda, gerçekleştirilecek olan gerçekleştirilmez diye tanımladı r. Özgürlüğün, öznelliğinin kavranılmaz ve yakalanamaz sınırı olaral a üstlendiği seçim ile başkasının özgürlüğü olgusundan ötürü sınırlı (1 İmayı seçtiği seçim arasında temel bir fark yoktur. Böylece, ölüm, dal ıımladığımız anlamda benim imkânım değildir; seçimimin seçilen ve üzü olarak smır-durumdur. Bana varlığımı duyuran benim kendi som anlamında ölüm benim için mümkün olan değildir, ancak başka yei
Varlık ve Hiçlik
jjrtıkün olanların hiyerarşisinin dışında olan olarak içselleştirilir. Böylece, pro-, jgfinıin her birinin içinde bile, bu projelerin kaçınılmaz ters yüzü olarak ölüm bana musallattır. Ama bu “ters yüz”, tam da benim imkânım gibi değil de, artık benim için imkân kalmaması imkânı olarak üstlenileceğinden, ölüm beni sars-Benim özgürlüğüm olan özgürlük eksiksiz ve sonsuz olarak kalır; ama ölüm jjjıirlatnadığı için değil de özgürlük asla bu sınırla karşılaşmadığı, ölüm projelerime hiçbir biçimde bir engel olmadığı için; ölüm yalnızca bu projelerden ötelerce bir yazgıdır. Ben “ölmek için özgür” değilim, özgür bir ölümlüyüm. Ölüm gerçekleştirilemez olduğu için projelerimden kaçarken, ben kendim de bizatihi projemin içinde ölümden kaçarım. Her zaman öznelliğimin dışında kalan şey olduğundan, öznelliğimin içinde ona hiçbir yer yoktur. Ve bu öznellik kendini ona lurşı değil, ondan bağımsız olarak olumlar; yine de bu olumlama hemen yabancılaşır. Dolayısıyla ölümü ne düşünebilir, ne bekleyebilir, ne de ona karşı silahlanabiliriz; ama bu yüzden de projelerimiz, projeler, tasarılar olarak ondan bağımsızdırlar — Hıristiyan’ın söylediği gibi körleşmişliğimiz sonucu değil, ilke olarak. Ve “üstüne üstlük gerçekleştirilmesi gereken” bu gerçekleştirilmez karşısında mümkün olan sayısız tavır varsa da, bunlan hakiki tavırlar ve sahte tavırlar olarak sınıflandırmanın gereği yoktur, çünkü öyle ya da böyle hep
Yerime, geçmişime, etrafıma, ölümüme ve hemcinsime ilişkin bu farklı betimlemeler, eksiksiz olma iddasım taşımadıkları gibi, ayrıntılı olma iddasını da taşımıyorlar. Sadece, bir “durum”un ne olduğunu daha açık bir biçimde kavramamızı sağlamayı hedefliyorlar. Bu betimlemeler sayesinde, varlığının temeli olmaksızın varlık tarzından sorumlu olduğu ölçüde kendi-içini karakterize eden “durum-içinde-varlık”ı daha kesin bir biçimde tanımlamamız mümkün olacaktır.
1) Ben başka varolanların ortasında bir varolanım. Ama bu varoluşu başkala-nnın ortasında “gerçekleştirebilmem”, beni çevreleyen varolanlan nesneler gibi bvrayabilmem, ya da kendi kendimi çevrelenmiş varolan gibi kavrayabilmem, lıattâ bu '‘ortasında"' nosyonuna bir anlam verebilmem, ancak kendi kendimi '^dığımın içinde değil de, varlık tarzım içinde seçersem mümkündür. Bu ama-
seçimi, bir henüz-varolan-olmayan'm seçilmesidir. Beni çevreleyen gerçeklik-benim kendi olgusallığımla kurdukları kullanılabilirlik ya da ters düşme, "ygun düşmeme münasebetleriyle tanımlanan dünyanın ortasındaki konumum; y^’^Uünya içinde yüzyüze olduğum tehlikelerin, burada karşılaşabileceğim en-
açısından gerçekleştirilmek üzere kendi kendimin radikal hıçlenişi ve ken^ nin radikal ve içsel olumsuzlanması ışığında keşfedilmeleri; işte durum landırdığımız şey.
2)Durum, ancak, verinin bir amaca doğru ötesine geçilmesiyle Ünde vardır. Ben olan verinin ve ben olmayan verinin, onu olmamak ki
duğum kendi-için tarafından keşfedilme tarzıdır. Şu halde, kim ki durum^^,
eder, “durum içinde olan kendi-için tarafından yakalanan konum”dansö2çj mektedir. Bir durumu dışarıdan düşünmek mümkün değildir: kendindeform}^ İmde sabitleşir. Bunun sonucu olarak, durumun ne nesnel ne de öznel oldıi| söylenebilir, yine de bu durumun kısmi yapıları (kullandığım fincan, ûzetn; abandığım masa, vb.) kesin bir biçimde nesnel olabilirler ve olmalıdırlar.
Durum öznel olamaz, çünkü durum şeylerin üzerimizde bıraktıklan izbiı lerin ne toplamıdır ne de birliğidir: şeylerin kendileridir ve şeyler arasındaki fe zat bendir; çünkü salt varlık hiçlenişi olarak dünya üzerinde belirişimin şeykn var kılmaktan başkaca etkisi yoktur ve bu şeylere hiçbir şey katmaz. Bu çekild» durum olgusalhğımı, yani şeylerin başka türlü olma gerekliliği ve imkânıolı|. sızın öylece oldukları gibi orada olmalarım ve benim de onlann arasındaoraiı olmam olgusunu açığa vurur.
Ama durum, öznenin böylece oluşan sistem içinde hiçbir zaman angajeob dan saptayacağı salt bir veri olarak düşünüldüğünde, durum nesnel de ol* Aslında, durum, bizatihi verinin imlemiyle (onsuz, verinin bile varolampl anlamlılık) kendi-içine özgürlüğünü yansıtır. Durumun öznel de nesnel de ok mamasının nedeni, bir özne açısından dünyanın haline ilişkin ne bir bilgiktı ne de duygusal bir anlayış oluşturmasıdır; bu, bir kendi-için ile hiçlediğikendi' de arasında kurulan varlık ilişkisidir. Durum, bütünüyle öznedir (özne, dunıı dan başka bir şey değildir) ve aynı zamanda da bütünüyle “şey’dir (şeylerim jinda asla fazladan bir şey yoktur). Dilerseniz, bizatihi öteye geçme ediıniykş eri aydınlatan öznedir; ya da özneye imgesini gönderen şeylerdir. Dûnyaı doğumumun, yerimin, geçmişimin, etrafımın, hemcinsimin varlığı olgus® ıksiksiz olgusallığı, mutlak olumsallığıdır — ve benim için bir olgusalla" ılmasmı sağlayan şey olan sınırsız özgürlüğümdür. Durum yükselerek de' •den bu tozlu yoldur, kavurucu susuzluğumdur, param olmadığı için ya i’ arın ülkesinden ya da onların ırkından olmadığım için insanlann banas"
Varlık ve Hiçlik
^elleyecek olan bu bedensel yorgunluğumla, bu hasım halkların ortasındaki ^^^^l^ılmışlıgımdır. Ama aynı zamanda tam da bu hedefin durum. Ne var ki açık belirtik bir biçimde dile getirdiğim ölçüde değil de, bütün bu olguları birleş-ve açıklayan şey olarak, bunları düzensiz bir karabasan kılacak yerde, be-■^lenebilir bir bütün halinde düzenleyen şey olarak orada, çevremdeki her yer-je durum olduğu ölçüde hedeftir.